Dün Radikal gazetesinin Cumartesi ekinde yayınlanan "Kaç Numara Milliyetçisiniz" başlıklı araştırmanın sorularından sadece birisine adam gibi cevap verebileceğimi fark ettim. Soru 8: Türk olmanın en güzel yanı ne?
Araştırmada 20 adet soru, rasgele seçilen bir insan grubuna sorulmuş, son derece az sayıdaki deneğin cevapları üzerinden bir ikli paragraflık da bir inceleme yazısı yazılmaya çalışılmış. Bu türden bir soruşturmayı ben bu blog için yapsam önemli iş olur da, ülke çapında üstelik 10 yıldır yayın yapan (gazete için "yayın yapan denir mi acepağ? "Yayın hayatını sürdüren" denebilir ama... Şerh koyalım, araştıralım) bir gazetenin bu kadar "hafif" bir iş yapmasını da manidar bulduğumu söylemeliyim.
Sadede geliyorum: Soru 8 in bence çok bariz bir cevabı vardır. Türk olmanın bence en güzel yanı Türkçe konuşmaktır. Samimi bir dille ifade edeyim, dünya üzerinde bir milyon tane millet yarım milyon da dil var. İçlerinden en güzelinin Türkçe olduğunu iddia etmiyorum, en basit örnekle Arapça gibi bir dilin yanında Türkçe çok güçsüz kalmaktadır. Açıkça söylemekte yarar görüyorum; diğer güçlü diller (ki Farsça, İbranice ve Yunancayı zikretmeyi uygun buluyorum bu noktada) arasında Türkçe, kanaatim odur ki, Osmanlı'nın 300 yıllık dünya hakimiyetinde bolca Arapça etkisi hatta kuşatması altında bulunmuş olsa bile bu rakiplerini geçmiş, uzak ara fark atmıştır.
Bununla beraber, günümüzde Türkçe dünya dilleri arasında ne bilimde ne sanatta ne de felsefede hak ettiği yeri alabilmektedir. İki sene önce Abdullah Gül'ün, tam da bu duruma dikkat çeken bir "nüktesi" de olmuştu hatırlarsanız, Aralık 2004'te "Artık Türkçe de A.B. dili oldu" diyerek A.B. ile ilgili açıklamasını Türkçe olarak yapmıştı. Hükümeti defaten eleştirdiğimi biliyorum. Dışişleri ise 2000 yıllık "hariciye" Türk-Moğol-Fars geleneği çizgisinde ilerlemeyi sürdürüyor gibidir, ve Abdullah Gül aracılığı ile emin ellerdedir. Daha iyisi olabilir belki, ama yazının konusu o değil...
Kısa keseyim; dünya üzerindeki en "esas"lı lisanlardan birini konuşan bir milledin ferdi olarak, bence bizlerin, hepimzin, televizyonlarda, gazetelerde, radyolarda (radyo mu kaldı desenize) ve hatta internette, Türkçeyi güçlendirmek için neler yapabileceğimizi tartışmamız lazımdır?
Oysa biz ne yapıyoruz? TV lerde, gazetelerde ve hatta internette Tuğba Ekinci'nin "Buzda Dans" adlı gösteri programındaki halini - ahvalini tartışıyoruz. Fenerbahçe - AZ Alkmaar maçını saatlerce tahlil ediyoruz. Kurtlar vadisi dizisi yasaklanmalı diye birbirimize giriyoruz.
Bu memlekette aydın kalmadı dediğim zaman bana kimse kızmasın. Bir tane, açık söyleyeyim, tek bir tane aydın kalmamıştır. Daha da kötüsü, yenileri de yetişmemektedir.
Ülkenin içine el birliği ile edenlere teşekkür ederiz, kapkaranlık gelecek bizi bekliyor.
Bir dahaki yazımda, "Türkçe'nin reçeteleri olabilir mi" sorusuna cevap arayacağım... Tabii "felsefe çukuru" farkıyla...
Araştırmada 20 adet soru, rasgele seçilen bir insan grubuna sorulmuş, son derece az sayıdaki deneğin cevapları üzerinden bir ikli paragraflık da bir inceleme yazısı yazılmaya çalışılmış. Bu türden bir soruşturmayı ben bu blog için yapsam önemli iş olur da, ülke çapında üstelik 10 yıldır yayın yapan (gazete için "yayın yapan denir mi acepağ? "Yayın hayatını sürdüren" denebilir ama... Şerh koyalım, araştıralım) bir gazetenin bu kadar "hafif" bir iş yapmasını da manidar bulduğumu söylemeliyim.
Sadede geliyorum: Soru 8 in bence çok bariz bir cevabı vardır. Türk olmanın bence en güzel yanı Türkçe konuşmaktır. Samimi bir dille ifade edeyim, dünya üzerinde bir milyon tane millet yarım milyon da dil var. İçlerinden en güzelinin Türkçe olduğunu iddia etmiyorum, en basit örnekle Arapça gibi bir dilin yanında Türkçe çok güçsüz kalmaktadır. Açıkça söylemekte yarar görüyorum; diğer güçlü diller (ki Farsça, İbranice ve Yunancayı zikretmeyi uygun buluyorum bu noktada) arasında Türkçe, kanaatim odur ki, Osmanlı'nın 300 yıllık dünya hakimiyetinde bolca Arapça etkisi hatta kuşatması altında bulunmuş olsa bile bu rakiplerini geçmiş, uzak ara fark atmıştır.
Bununla beraber, günümüzde Türkçe dünya dilleri arasında ne bilimde ne sanatta ne de felsefede hak ettiği yeri alabilmektedir. İki sene önce Abdullah Gül'ün, tam da bu duruma dikkat çeken bir "nüktesi" de olmuştu hatırlarsanız, Aralık 2004'te "Artık Türkçe de A.B. dili oldu" diyerek A.B. ile ilgili açıklamasını Türkçe olarak yapmıştı. Hükümeti defaten eleştirdiğimi biliyorum. Dışişleri ise 2000 yıllık "hariciye" Türk-Moğol-Fars geleneği çizgisinde ilerlemeyi sürdürüyor gibidir, ve Abdullah Gül aracılığı ile emin ellerdedir. Daha iyisi olabilir belki, ama yazının konusu o değil...
Kısa keseyim; dünya üzerindeki en "esas"lı lisanlardan birini konuşan bir milledin ferdi olarak, bence bizlerin, hepimzin, televizyonlarda, gazetelerde, radyolarda (radyo mu kaldı desenize) ve hatta internette, Türkçeyi güçlendirmek için neler yapabileceğimizi tartışmamız lazımdır?
Oysa biz ne yapıyoruz? TV lerde, gazetelerde ve hatta internette Tuğba Ekinci'nin "Buzda Dans" adlı gösteri programındaki halini - ahvalini tartışıyoruz. Fenerbahçe - AZ Alkmaar maçını saatlerce tahlil ediyoruz. Kurtlar vadisi dizisi yasaklanmalı diye birbirimize giriyoruz.
Bu memlekette aydın kalmadı dediğim zaman bana kimse kızmasın. Bir tane, açık söyleyeyim, tek bir tane aydın kalmamıştır. Daha da kötüsü, yenileri de yetişmemektedir.
Ülkenin içine el birliği ile edenlere teşekkür ederiz, kapkaranlık gelecek bizi bekliyor.
Bir dahaki yazımda, "Türkçe'nin reçeteleri olabilir mi" sorusuna cevap arayacağım... Tabii "felsefe çukuru" farkıyla...