Gençleri görmek istediğiniz hal bu işte:
Sizin savaşlarınız için can verirken...
Sizin savaşlarınız için can verirken...
Bununla birlikte, hayatta kalmaya devam etme pratiğimiz bir postulaya dayanır: Bir hukuk vardır! Nasıl bir hukuk olduğuyla ilgilenmek felsefecilerin görevi, ben de devreye bu aşamada giriyorum. Pozitif hukukçular, doğal hukukçular, rasyonel hukukçular, örfi ve şekli hukukçular... Bir de yeni nesil hukukçular çıktı, evrenin işleme kurallarını kendileri belirlemişler.
Efendim, evrendeki her enerji belli frekansta ortak bir dilden iletişim kurabilirmiş. Yani evrene verdiğimiz mesajı evrenden doğrudan anlar ve bize onun karşılığını verirmiş... Ne ekersek onu biçermişiz; ölümden korkarsak ölürmüşüz, evlenmek istersek İzdivaç programlarına çıkarmışız.
Ben evrenin bu saçma sapan kurallarla işlediğini değil, daha basit bir "insan sarraflığı" ilkesiyle hareket ettiğine emin gibiyim. Bu ilke de başlıkta söylediğim, neye layıksan ona sahipsin ilkesi... Ne bir gram fazlasına, ne bir gram azına...
Sana her anlamda farklılık getirecek, prestij ve yetenek sahibi fertler yerine sana kendini her halükarda kullandırtmaya itiraz etmeyecek elemanlar peşinde koşuyorsan berbat bir işverensin. Hayata vereceğin katkıyı hesap ederek ve tabiatının bahşettiği gayret ve yetenek doğrultusunda bir meslek sahibi olmak yerine, reklamlarda gördüğün her şeyi satın alabilecek kadar para kazanmak için ne olsa yapabileceğine inanıyorsan berbat bir işçisin.
Ve bu dünyayı da, bu memleketi de bu hale siz getirdiniz, ben değil. Şimdi sizin pisliğinizi düzeltme işini bana veriyorsunuz, "Gençler artık yönetimde söz sahibi olsun" gibi şirin argümanlarla...
Yemezler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder