El ele tutuştuk, anayasanın ikinci turunu oynuyoruz oyluyoruz
Hepimizin söyleyecek çok şeyi var. Ama üslubumuz pek bir gayriinsaniydi herhalde, söylemeyi bir türlü beceremedik. Dramatik söylevler, tiradlar çekerek konuşanların sözleri dinlendi, gönüllerde yankılandı ama aslında hakikate uyup uymadığı düşünülmedi. Yüreklerin içini titrettiği ölçüde kıymet buldular, olgulara karşılık gelmeleriyle değil.
Böyle olunca gerçeğin, haklının ve doğrunun önemi örselendi. Hepsi romantik heyecanlara, duygulu söylevlere trampa edildi. Bu takasın veren tarfının, takas karşılığında kazandığı takdiri, teveccühü ve itibarı güce tahvil etmesi, şurası bir gerçek ki, siyaset biliminin konusunun pek dışındadır. Bu kitlesel "nesne-özne uyuşmazlığı" sorununu incelemek için "bilişsel psikoloji" ya da "informatik" alanlarında disiplinlerarası çalışmalar yürütmek ve geniş halk kitlelerinin nasıl olup da bu oranda "idrak zaafiyeti" sorunu yaşadığını bilimsel olarak ortaya koymak gerekir.
Uzun lafın kısası, bacak ısırmalı, kürsü kırmalı, "ittat edip rahat etmeli" saçma sapan bir haftanın ardından, memleketin iktisadi, sınai, tedriasti ve hatta her türlü hayati faaliyetlerinin, milletler arası platformda hem "konvertiblite" hem de "kredibilite" anlamında onulmaz bir çöküşü tecrübe ettiği bir süreç yaşandı.
Ve henüz dip görülmedi! Daha da düşüyoruz. Önce kavramlarla eylemlerin uyumsuzluğu üzerinden idraki bir kuşatmaya uğramıştık, sonrasında kanaatlerimiz ve vicdanlarımız üzerinden tanklar ve savaş uçakları geçti. Son olarak da irademizi teslim ettiklerimiz, namuslarının bir parçası olarak korumaya ant içtikleri bu iradeyi gasp etmeye karar verdiler.
Görünüşe göre bunun sonu yok.
Hepimize geçmiş olsun. Sened-i İttifak'tan beri, epeyce yol da kat etmiştik halbuki...
Ne yapalım, buraya kadarmış...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder