20 Eylül 2007

Fair-Play dersine uyanamayanlar vs. 12 Dev Adam

Bizim milli takım, İspanya'da "sıfır çekti" ya, herkes ağzından köpük saça saça birilerine sövüyor.

Ülkemiz spor yönetiminde (basketbol takımının teknik yöneticilerini de kast ediyorum elbette ama daha çok idari anlamda spor yönetiminde...) durumun analizi yapıldı mı acaba bizimkiler sıfır çektikten sonra...

Aklıma gelmişken bu "sıfır çekme" tabirine de itirazım var; elbette başarının en belirgin ölçütü galibiyet / mağlubiyet oranı ama bu oranı veri kabul edip başarısızlığı utanç kaynağı olarak görme ve gösterme takıntısının çok derinlerde yatan bazı psikolojik sorunlara işaret ettiğini sanıyorum.

Bakın sadece kaybetmeye verdiğimiz "utanç" tepkisiyle değil; kazanmaya verdiğimiz "karakterimizi temize çekme" tepkisiyle de bu psikolojik sorunu ele veriyormuşuz gibi geliyor bana...

Hatırlayalım; basına göre geçen yıl Japonya'da "destan yazmıştık." Nasıl destansa o, 5 galibiyet 6 mağlubiyet...

Ama durum buydu, geçen seneki takım kaybederken bile, ortada keyif veren bir mücadele vardı, uğraşa didine kaybediyordu takım... Sonuç olarak ne yaptık; o performansı analiz etmek yerine "Şehit analarına armağan ettik."

Kazanma ve kaybetmenin ruhumuzun derinliklerindeki "psché"miz üzerindeki arındırı etkisiyle tuhaf bir esriklik haline geçtik... Bu arada şahadet mertebesini de ucuzlaştırarak... Ama ne gam, kazandık ya; haklıyız!

Onun yerine oyuncuların annelerine armağan etseydik, hiç olmazsa çocuklarının başarılarını sahiplenmiş olurlardı. Böyle olunca, uğraşa didine kazandıkları dereceleri de ellerinden alınmış oldu.

Leicester City ile Nottingham Forest arasında oynanan Carling Cup maçında olan hadiseyi duydunuz mu bu arada? Geçen ay ilk devreyi Forest 1-0 önde kapamışken, Leicester'lı Clive Clarke'ın kalp krizi geçirmesi üzerine maç tatil edilmiş ve tekrar oynanmasına karar verilmişti.

Buraya kadar hikayede anormal bir şey yok. Bundan sonra olan ise ilginç: Maç "kaldığı yerden oynatma" değil "tekrar etme" ile başlayacağı için skor 0-0 olacak; yani Forest'ın attığı gol boşa gidecekti. Leicester, tekrar maçının başında, rakbin gol atmasına izin vererek, oyuna 1-0 önde başlamasına, yani ilk maçtaki skora erişmesine imkan tanıdı.


Bunu da anladık diyelim, haydi oyuncular falan böyle bir iyilik yapmayı kararlaştırdılar..Forest yöneticilerinin açıklamalarını okuyalım bir de... 


"Leicester'ın böyle bir jest yapmasını beklemiyorduk; çünkü ilk mçata 1-0 öndeyken; maç tekrarında skorun 0-0'a getirilmesinden ötürü kendimizi haksızlığa uğramış hissetmiyorduk..."

Bu cümleyi Türkçe'ye çevirelim: "Golümüz iptal edildiği halde haksızlığa uğradığımızı düşünmüyoruz..."

Anlamadığım şey şu... Atatürk'ün çok bilinen sözlerinden birisidir; "...sporcunun 'zeki, çevik ve ahlaklı' olanı..." Bütün okulların spor salonlarında yazar. Gerçi 2002 sonrası yaşanan bu büyük "Atatürksüzleşme" sürecinde o yazılar kaldırılmaya başlanmış olabilir; bilemiyorum.

Kurucu önderi sporda "ahlak" öğesini öne çıkarırken, yazılı basında en çok gürlen haberler şunlar oluyor:

1) "30 cm geride ofsayt çaldı, golümüz iptal edildi, hakksızlığa uğradık, mağduruz..." çirkefliği
2) "3 maç kaybeden X-takımı/Y-sporcusu gelmiş geçmiş en pespaye takım/sporcudur" çirkefliği
3) "İte kaka da olsa kazandığımıza göre kesin süperizdir; o halde bu galibiyetleri hemen onu başaranın elinden alıp milli duygu ve değerlerimize tahvil edelim" çirkefliği

Bir de şu Leicester ve Forest'li oyuncu ve yöneticilerin bakış açısını düşünelim, ahlaka bakın, zekaya bakın. Çevikliği nasıl ölçeriz bilmiyorum, bizim TFF 2.Lig (yani adı 2 ama kendisi 3 olan lig) takımlarıyla bir maç yapsınlar, anlarız...

İsviçre maçından sonra çıkan olaylar nedeniyle aldığımız cezadan ders çıkarırız diye umarken, Avrupa'daki bazı futbol maçlarından sonra bir takım olumsuzluklar yaşanınca; "Bakın orada da oluyor işte, haçlı FIFA/UEFA hep Türk/Müslüman hatalarını görüyor" şeklinde anlaşılabilecek yorumlar yaptı ülkemiz spor yöneticileri...

Yönetici dedim ama, neyi yönettiklerini anlayamıyoruz: Son 2 uluslararası kupa finaline katılamayan futbol takımının nesini yönettiler, 6 senedir hep "bu kez madalya alırız" diye gidip sıfır çeken basket takımının nesini yönettiler, dopingli çıktığı için 2 sene ceza aldıktan sonra, hiç yarış koşmadığı halde sakatlanan ve 2007 şampuanasında köpük bile olamayan Süreyya'nın nesini yönettiler...


Bende de kabahat var; ülkenin aydınlanmasını ve çağdaşlaşmasını analiz etmeye; bunu da bilim, sanat  ve spor alanındaki gelişmeleri incelyerek falan yapmaya çalışıyorum.

Çağdaşlaşmayı, "En çağdaş yöntemlerle barbarlaşma alanında yarışmak" olarak anlayan bu yöneticiler için, 18. asırda Kant'ın ortaya attığı analiz - sentez kavarmını, eleştiri kavarmını anlamalarını beklemek de benim saflığım.


Yönetici mi?

Sığırım olsa başına çoban diye koymam ben bunları...


İlave Okuma Ödevi:
  • http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=11208326
  • http://www.spor3.com/haber.php?haber_id=282962
  • http://www.cnnturk.com/DUNYA/haber_detay.asp?PID=319&HID=1&haberID=392354

Hiç yorum yok:

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası