En son sinyır ekzıkıtiv reklamcılara sinir olduğum için böğrümü döşümü açarcasına içimi döktüğüm posttan sonra, dost sohbeti olsun msn muhabbeti olsun; alınanlar yadırgayanlar olmuş.
Bir: Orada sinir olduğum kişi sen değilsin can okur! Sinir olduğum arkadaş büyük ihtimalle sadece bu blogun değil benim varlığımdan bile bihaber… Üstüne alınanı bilmem de, sen değilsin gibi geliyor bana
İki: Yoksa şüphen mi var? (Varsa da zerre İSKİ’mde değil)
Üç: Ben genel anlamıyla reklam hadisesine gıcığım (Reklam sayesinde dönen sektörler var; oradan gelen rantı emekçiye dağıtmayan sermaye sahiplerine ayrıca gıcığım ama mesele o da değil). “Benim yoğurdum daha tatlı, daha kaymaklı” demek için harcanan milyonlar bana komik, reklamların ürün tanıtımının yanı sıra “Pazar oluşturma” ve “Tüketim teşviki yaratma” gibi misyonlar üslenmesini de hepten iğrenç buluyorum.
Demek ki neymiş; reklam kapitalizmin tiyatro sahnesiymiş ve “All the men and women are merely consumers. They have their wages and their bills” imiş can okur.
Dört: Ekmeğini reklamdan çıkarana terso bir yaklaşımım olmaz. “Reklamı da sevmem reklamcıyı da” demiyorum. Ama reklam olsun, medyadaki başka branşlar olsun; tamamı sermayenin kendi ahlakının emekçi ve orta sınıf üzerindeki hegemonyasını meşrulaştırmak için çalıştığından ve bu dişlilerin bu yönde işlediğini görmek için arif olmaya da gerek olmadığından (ve maaş almadan gazeteci olmakla bu sistemi protesto etmiş değil kendinizi kullandırtmış olacağınızda… bak o kısım kendi salaklığım xD) reklam sektörünün yalancı albesine karşı önceden kestirilebilen tepkisel bir duruşum var.
Beş: İronik olan, orta sınıfa mensup ailelerin çocuklarının bayraktarlığında sürüklenen sektörün bu sermayeci amcaların oyuncağı olan reklamı böylesine sahiplenmesi, bunu büyük bir başarı alanı kabul etmesi. Bu da tamamen sınıf atlama “kompleksinden” geliyor. Ki benim lügatımda bok gibi para kazanmakla sınıf atlamak aynı anlamlara gelmiyor. Koyun sürüsünde 100 baş hayvan alan Arnavut muhaciri ağbinin zenginliğinden plütokrasi olmaz; onun manipülasyonuyla hareket eden köy muhtarı da oligarşinin aygıtı değildir. (Bu söylemimle sosyalist olmadığımı ispatlamış oldum sanırsam)
Altı: Benim ifrit olduğum nokta bu ironiden de ötesi. Şu, “Sermayenin oyuncağı” argümanıyla taarruz ettiğim sektörü savunan “Reklam emekçisinin” beni “Sermaye düşmanlığıyla” suçlarken asıl kendisinin “Sermaye yalakalığı” yaptığının farkında olmaması. Sermaye düşmanı olduğum külliyen yalandır da, reklam emekçisi kendi yaptığın işin sermayenin oyuncağı olduğunu neden kabul etmemektedir, onu da anlamam.
Yedi: Bu adıyla müsemma bloga bu kadar kavram kargaşası yeter. Şükrü Çiçen olsa “Senin baban zengin galiba” derdi bana…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder