Bloglar ne diye var, bütün dünyaya öfke kusmak için mi? Eğer öyleyse, şu bir gerçek ki; öfke kusmak için benim bloglara ihtiyacım yok.
Hayattaki tatminsizliklerim öyle büyük ki, sonunda kendimi inşaa etmek için kullandığım tercihlerin her birinin ne kadar doğru, ama hayatın kendisinin ne kadar yanlış olduğunu anladığımda, şöyle sağlam bir öfke krizine girsem, dal taşak küfür etsem yine de içimdeki yangını bastırmam mümkün olmuyor.
Ben zor biriyim. Aslında zor olmayı hak ettiğimden değil. Çünkü bu dünya zorların değil kolayların dünyası. Zor olmaksa ayrıcalıklı olmak demek. Oysa ben ayrıcalıklı olmadığım gibi sıradan bile sayılmam.
Bütünüyle bir zavallı olsaydım belki her şey daha kolay olurdu. Ama o zaman da hayatın anlamsızlığı kendi anlamsızlığıma üstün geleceğinden yine de hayatımın bir anlamı varmış gibi hissetmezdim kendimi.
Şimdi, hayattan hiç bir lezzet almadığım ve hiç bir şeyden tatmin olmadığım halde, hayatı baştan aşağıya düşük, zavallı ve boş saydığım halde... Sanki hayatımın bir anlamı varmış gibi hissediyorum.
İşin kötüsü bu hissin bir yanılsama olduğunu da biliyorum. Ama bu yanılsama kendini her dafasında öyle başarıyla temize çekiyor ki, sonunda bu yalana gönüllü bir şekilde inanmaktan başka çarem kalmıyor.
İşte bloglar bu işe yarıyor gibi geliyor bana, kendi zavallılığımızla barışmaya ve bu zavallı halimizle bile hayatta bir yer kaplayabildiğimizi görüp kendimizi avutmaya yarıyor...
Profesyonel blogger olan arkadaşlarsa, sadece bu zavallılıklarını satarak para kazanıyorlar, hepsi bu... Tıpkı birer fahişe gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder