09 Kasım 2010

Bir çok mevzu oldu, olmasalar da olurdu

Bilmiyorum, blog yazılarımı kâğıda bastırıp buzdolabına ya da çalışma odasındaki mantar panoya falan asan var mı? Aslında ‘eli kalem tutan adam’dan daha fazlası olmak için uğraşmadın değil; sadece bazılarının hikâyesi daha şanslı giderken ben “Müstakilliğimin” yetersizliği nedeniyle kendi kendimin kurbanı oldum. Aile böyle bir şey işte; başkalarına (kimi zaman artık hayatta olmayanlara bile) verdiğiniz sözler yüzünden kendinizi öyle biçimde kuruyorsunuz, sonunda sözler yüzünden bağlanan kolunuzdaki zincirler kişiliğinizin ayrılmaz bir parçası oluyor. Bir an o sözleri sadece bahane olarak kullandığınızı kabul etme aşamasına geliyorsunuz ama iş işten geçmiş oluyor.

Bunu söyledikte; bu nispette kişisel yazılarla ‘blogroll’da dolaşırken buralara gelmiş okuru da sıkmamam gerektiğinin bilincinde olarak, mevcudiyetimin şekli ve şartlarıyla barışık olduğumu bir kez daha yinelemek isterim. Rastgele okuyucu yanlış anlamasın: Burada “I Hate You” ergenliği yapıp kendimize acımıyoruz. Ama bazen itiraf etmek, günah çıkarmak, göğsünüzdeki sözleri çıkartıp ortaya fırlatmak istiyorsunuz. İşte o gibi durumlarda blog çoğu zaman içine girilmeyecek kadar kişiselleşebiliyor.

Ama buzdolabı yüzü görmesine bile razı gelinmeyen yazılar yazdığımı düşünmek de üzüyor beni. Daha iyi ve tanınmış bir yazar olmam gayet mümkündü oysa. Buzdolabından çok öteye adımı yazabilirdim. Bazen elinizi kirletmeniz gereken an geldiğinde tereddüt etmemeniz gerekir. Benim seçtiğim yoldaysa elimin tertemiz olmasından başka hal çaresi yok! İşte kendime ettiğim en büyük kötülük de budur.
Bırakın ekmeğini kaleminden kazanan bir yazar olmayı, 27 yaşına gelip girdiği işlerde 2-3 aydan fazla tutunamamış bir insan olmamın sebebini çokluk başkalarında aradım. İşler kötüydü, çalışanlar kötüydü, şartlar kötüydü, zaman ve insanlar kötüydü. Velhasıl; dünya kötüydü! Zaman zaman kifayetsizliği kendimde aradığımda böyle bir vicdan muhasebesine girmem bundandır.

Ama rastgele okuru sıkmak pahasına ve sözü uzatmayı göze alarak anlatmak istediğim şeyi “Özet geç lan piç” ekolüne uydurmam gerekirse: Bu dünyada bir yazar fazla olmuş, eksik olmuş kime ne? Ben de aralarına katılmayıvereyim. Ama bunu katılmamayı bilinçli bir tercihle mi yaptığım yoksa yetersizliğimden ötürü yaşadığım bir başarısızlığı kamufle etmek için mi uydurduğum konusuna gelince… Onu ben de bilmiyorum işte!

Hiç yorum yok:

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası