17 Mart 2015

Manyak kardeşlerim benim!

“Dünya kötü değil, insan zayıf.” Basit bir laf. Bir çırpıda söyleniveriyor, o yönden de basit. Bu lafı bulması yahut uydurması da çok zor olmasa gerek. Elli bin senelik kollektif bilinçten akıp geliyor. Bir kadim felsefe ki; derinliği olduğunu sorgulamak için Huxley’nin LSD’li kafasına [1] da sahip olmak gerekmiyor. Basitliğinden bahsederken, şunu da belirtelim, yalın ve sadeliği kadar, dolaşıksızlığı ve “primitifliği” de kastediyorum. Ama çoğu zaman olduğunun aksine, olumsuz anıştırmaları akla getirmeksizin...

Dün akşam, bir süredir her Pazartesi akşamı olduğu gibi, televizyon izledim. Sıcağı sıcağına blog’un başına oturuverdim hemen. Çünkü, bir çok okurun bilemeyeceği bir şey yaraladı beni: İlk prova!

İlk prova derken, gazetedeki ilk prova... “Bilgisayara çıkmayacak bu gazete, kağıt üstünde bir görelim hele” demek, A3’e sayfanın siyah beyaz ilk provasını basıp karşısına geçmek... Bunlar, gazetede/dergide/yayınevinde çalışmamış kimseleri ne kadar etkiler, orasını bilmem. Koca koca adamların “kağıt üzerinde görmeden karar veremedikleri halde” yine de kendilerine “gazeteci” demeleri de ironiktir zaten ama...

Yaraladı beni. Bilhassa da Nâzım’ın “... bana layık patron da bu ülkede yok...” demesi çok yaraladı. Birilerinin kendi vasatlıklarını meşru kılabilmek için, seri bir biçimde vasatlık ürettiği; vasat satanın iyi satıcı, vasat alanın da bilinçli tüketici olarak kıymet gördüğü bir çağda; yani bu çağda... Vasat editörlerin, beni olduğu gibi belki sizi de, kendinizden şüphe etmeye sevk ettiği olmuştur, bilinmez.

Olduysa da olmadıysa da... “Dünya kötü değil, insan zayıf” dedikten sonra, bilemedim ki ben, kendi emeğinden şüphe etmeyen Nâzım’ın ayırdına vardığı “bana layık patron yok” önermesinin de mi, acaba içi boş?! Çünkü; bana oldu. Kendimden şüphe ettirdiler. Düzenli olarak da ettirmeye devam ediyorlar zaten. Ama böyle sudan sebeplerle hatırlıyorum bazen, şüphe edilmesi gereken şeyin, “Vasatlık Üretim A.Ş.” adına çalışanlar olduğunu. Onların hakikatinin şüpheye değer ve onların erdeminin müphem olduğu, onların sadakatlarinin kaypak ve onların dürüstlüklerinin çok “ucuz” olduğunu...

O zaman, Nâzım’ın bana da bir cevap borcu yok mu? Neresi kötü değil bu dünyanın; ve nerede, bu tekasürün deveranına gark olmamaya karar veren, benim zayıflığım. Allah aşkına söyle Nâzım Burak!

Notlar:
[1] Huxley ve dumanlı kafa yakıştırması, okuyucumu rahatsız etmesin diye kısa bir açıklama yazdım, bir zahmet onu da okursanız memnun olurum...

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası