O gün cehenneme "doldun mu" deriz. O ise "daha yok mu" der.
Kaf suresi 50.30
İnsanın mayasına, itikatımca topraktan geldiğimiz için, çokça toprak kurdu karıştığına ikna oluşumun üzerinden epey bir vakit geçti.
İtiraf etmekte yine de beis görmüyorum, toprak kurdu vicdanlarınız beni hala şaşırtabiliyor.
Beşer şaşar, elbette kimsenin hatasız ve lekesiz olmasını beklemiyorum; kendimi de günahlardan azade ilan etmiyorum. Yine de hataları ağırlıklarına göre sıralayacak olsak, bazı hataların bin tanesi bile bir sevaba kara çalmazken, bazı günahların telafisi mümkün olmayacak mahiyettedir.
Yine itikatım o yöndedir ki, sözü edilen ağır günahlardan arınıp yıkanmamız için cehennem diye bir "kurum" inşaa edilmiştir. Ne yazık ki dünyada geçirdiğim kısa ömür, cehennemin doymak bilmez bir açlıkla yaradılmış olmasını gerekli görmeme sebep oldu. Ne yazık, ne yazık, ne yazık, ama işte beşeriyet; ahvaliniz de bu!
Yukarıda da değindiğim gibi, kendimi de günahsız saymıyorum. Bununla birlikte "Sizin vicdanınız, sizin ahvaliniz" diyerek bazı günahlarla arama mesafe koymakta da sakınca görmüyorum. En çok yaralandığım günahların başına da sarsılmaz önyargıyı ve sabit fikirli kibiri koyuyorum, müsadenizle...
Nereden geldik buraya?
Şuradan: Dün sabah, Nuran Dutlu cinayetinin katl zanlısı olduğu iddia edilen iki kişinin yakalandığı haberini duydum annemden. Nuran Dutlu'nun adını duymamış olabilirsiniz. Çok normal. Kısaca ve kendi bakış açımdan durumu özetleyim.
Nuran Dutlu, kısa bir süre önce, tam da Özgecan Arslan cinayetinden 2-3 gün kadar önce öldürüldü. Yaşı Özgecan'a yakındı. Özgecan'a benzer biçimde, vücudunda işkence ve tecavüz izleri tespit edildi. Yine Özgecan'ın durumundaki gibi, kimlik tesptini zorlaştırmak adına elleri kesilmiş, vücuduysa ormanlık araziye terkedilmiş halde bulundu. Koluna yaptığı dövme sayesinde teşhis edilene kadar, yani yaklaşık 24 saat kadar, Türkiye can kulağıyla bu olaydan gelen havadisleri bekledi.
İlk gelen havadis şu oldu: Nuran Dutlu, evlilik dışı bir çocuğu olan ve bir gece kulübünde konsomatris benzeri bir işte çalışan bir kızcağızdı.
Bu havadise Türkiye'nin tepkisiyse şu oldu: "Su testisi su yolunda kırılır..." (!!!)
Hiç kimse, annesinin Nuran'ın peşinden yıllarca koşturmasını, bir dedektif gibi iz sürerek kızını bu dünyadan uzak tutmaya çalışmasını konuşmadı. 21 yaşında bir kızın 4 yaşında bir çocuğu olmasının anlamını düşünmeye çalışmadı. 16 yaşında, lise öğrencisi olması gereken bir zamanda, başına ne iş gelip de hamile kaldığını tahmine yanaşmadı. Her türlü olumsuzluğa rağmen çocuğunu doğurduğunu, 4 sene boyunca annesinden yardım alarak ona bakmaya çalıştığını idrak edemedi. Tüm çabalara rağmen yine de gece kulübünde çalışmaya mecbur kalmasına sebep olan şartları ve ekonomik durumu sorgulamadı.
Şunları da düşünmedi Türkiye'nin vicdanı: Nuran'ı öldürdüğü iddia edilenlerin sayısız suçtan arandığını... Daha önce de benzeri bir cinayete karıştıklarını... Daha önceki olaylarındaki gibi, Nuran'ı da önce "Sana iş kuracağız, bu hayattan kurtaracağız" diye kandırarak parasını aldıklarını... Sonra kredi kartlarını gasp edip PİN numaralarını söyletmek için işkence ettiklerini... Sonunda da öldürmekle kalmayıp bir de ellerini kestiklerini...
Nuran genç bir kadınken arkasında bir çocuk bırakarak öldü.
Suçlu: Su testisi!
Rahmetli Nuran bir cinayet kurbanı olarak görülmedi.
Çünkü bu ülkenin vicdanının üstünde dev bir su testisi vardı.
O su testisi bir kez kırılmaya görsün, akan suyun yerine konmasına kimsenin gücü yetmezdi! Kıranın, taş atanın, testiyi düşecek biçimde o vicdanın üstüne yerleştirenlerin hiç kabahati yoktu.
Su döküldü mü? Vay şerefsiz testi vay!
Nuran hemen unutuldu. Çünkü testisi kırılmıştı. Talihsizliğimize bakın ki 2-3 gün sonra, memleketin başka yerinde, bambaşka şartlarda yaşayan bir kızcağız daha zorbaca öldürüldü. Ona medyada biraz daha çok sahip çıkıldığını gördük, hakkını yemeyelim.
Ama yine de, oralarda da bir "su testisi" denemesi oldu. Birileri Özgecan için de benzeri yorumlar yapmayı denedi. O denemelerinden beri kendilerinden pek haber alınmıyor. Ama Özgecan da kendi testisinden payını aldı.
Onun mezarını "öyle giyinmeseymiş" (!!!) ile başlayan ve "aleviymiş galiba" (!!!!!!!!!!) ile noktalanan bir testinin suyu ıslattı.
Nuran'dan da Özgecan'dan da, birer fatihayı esirgeyip, geride kalan sevenlerinin başına testi fırlatma yarışına girenlerse kendi yaşamlarına devam ediyorlar.
Ne kadar kara çalınırsa çalınsın kir tutmayan tuhaf vicdanları, hep farklı makama uysa da itibarından hiç bir şey yitirmeyen tuhaf musikileri, yolsuzluklarıyla bile iktidarlarını pekiştirmeyi başaran tuhaf muktedirleriyle çepeçevre kuşatılmış yaşamlarına devam ediyorlar.
Nuran'a ve Nuran gibilere testi fırlata fırlata yaşamaya devam ediyorlar. Ve yine de kalkıp, bizi vicdansız/namussuz/imansız/itikatsiz olmakla itham ediyorlar.
Şimdi, size soruyorum: Ben bu günahlarla arama mesafe koymuş sayılmaz mıyım? Kur'an hakkı için söyleyin, toprak kurdu hangimize bulaşmış?
Notlar:
[1] Yazının görselini başka bir blogdan aldım, isterseniz o blog sayfasına da bir göz atın.