The moment I was born
It was time for him to die
Et çürüyor. Durup biraz düşünmeye
kalksanız, berbat bir şey... Et çürüyor! Belki de, bu kadar berbat bir şey
olduğu için, hiç durup düşünmeye uğraşmıyoruz. Çünkü, bir dursak, bir daha ayağa
kalkamayacağımıza inanıyorum.
Ama, olur da, aramızda varsa düşünen,
duran eden... Et çürüyor!!!
Nereden çıktı demeyin, bu gerçeğin reddi
üzerine kurulmuş dünya. Bakın, "Tanrının doğum yeri insanın
mezarıdır" ve mezarda çürüyen et var!
Evet, tam da oraya getireceğim lafı...
Nefret edilesi bir çağda yaşıyoruz... ya
da, gerçekten öyle mi acaba? Evet, hayatların anlamsızlığı, ölümlerin
anlamsızlığı, herşeyin ve herkesin anlamsızlığı; tarihin yazmadığı denli
sofistike bir mahiyette ve hüviyyette tezahür ediyor. Orası öyle.
Ama bu sofistikeleşme (ki, aslında böyle
bir kelimenin olmaması lazım, ama anladınız siz benim ne demek istediğimi...)
acaba "anlamsızlığın artışı" ile mi açıklanmalı. Yani,
anlamsızlaşmadaki artış, derecede olduğu kadar hüviyette ve mahiyette de bir
karşılık buluyor mu? Yoksa bu bir yanılsamadan mı ibaret?
Daha önce yüzer yüzer ölüyorduk, geçen asırın başından beriyse biner biner ölmeye başladık. Bizim bu coğrafyanın payına, yirmibirinci asırda düşen ise; ölüm sayısındaki artış oldu: Son 10-15 yıldır milyonlar nispetinde ölüyoruz.
Ve hepsini, bir grup geri zekalının "gökdelene uçak sokma fantazisinin" başlattığına inanmamız bekleniyor bizden! Oysa, o hadise esnasında da biner biner ölünmüştü. Vahşetin kurbanlarının nerede olduğunun önemi var mı, hele de bu ölümlerden en çok silah tüccarlarının kazançlı çıktığını düşünürsek???
Siyaseten, son 15 yılda Ortadoğu'da izlenen politikaları bize "başarıymış" gibi yutturmaya çalışıyorlar, ama (okurlarım sık sık unutsa da, aralarında benim de olduğum) diplomalı / meslekten siyaset bilimciler, küresel politikaların ortadoğuya kan, nefret ve gözyaşından başka bir şey getirmediği üzerinde birleşiyor. 1,5 senedir geçici olarak başbakanlık yapan, evvelinde de hariciye bakanı olan devlet adamımızın bu konudaki "paradigma değişikliği" argümanlarının hiç birisini kabul etmediğimi, kendisi göreve ilk başladığı günlerde bu blogdan ifade etmiştim.
Benim bu konudaki görüşlerimde değişiklik olmadı. Asıl "paradigma değişikliği" kamuoyuna yansıyan olgularda yaşanmışsa da, bu "dramatik" değişime rağmen seçmen profilinin önemli bölümünün görüşlerinde değişim olmadığı da ortada...
Hiç bir şeyin değişmediği bu ortamda, "ölümlerin değişmesini" ummak için çok büyük, tarifsiz ölçüde büyük bir akıl sağlığı sorunu yaşamak gerektiği kanaatindeyim. Her ne kadar, faturayı, kendisini BOP'un Türkiye Viceroy'u ilan etmiş olan "400'lük başgana" kesme konusunda, ben de sizler kadar istekli olsam da, Davutoğlu hocanın hayli "akademik" (!!!!!) bir biçimde ifade ettiği gibi, Ortadoğu'da eksen öyle onarılmaz biçimde kaydı ki, bu sefer yaşananlarda aslında bizim başgan da edilgen bir rol oynamaktan öteye gidemiyor.
İşte zaten, sırf onun için, ortadoğunun zehirli biyosferinden kaçan herkes, itikaden İslam olsa da Hristiyan ülkelere iltica etmenin yollarını arıyor. Ne yazık ki, Ortadoğu'da akıtılan müslümanların kanı oldukça, müslümanların mezarı Allah'ın doğum yeri olmayı başaramıyor.