Konu sevgi olunca; Ichigo'nun Rukia'dan hazetmediğini söyleyebilir miyiz?
İyi ama, onları bir araya getirmeyen, hayatlarındaki çift anlamlılık değil mi?
Çift anlamlı sözcüklerle arası iyi olmayan bir çocuktu. Küçüklüğünden beri. Onun için rol yapmak sahnede olup biterdi, hayata rol yaparak tutunanlar ise yalancı olabilirlerdi ancak. Birileri hep riyadan, ikiyüzlülükten, maskeler takmaktan bahsederdi. Onun hayatında maskelere yer yoktu, mutsuz olduğunda mutsuzum derdi. Ve sık sık kaba şakalar yapardı, çünkü çok dürüst olmak gerekirdi kaba şakalar yapabilmek için.
Ve kaba şakalarda çift anlamlı sözcüklere yer yoktu.
Onun da kalbini kırarlardı ama o aldırmazdı. Sadece arkasını dönüp giderdi; gerçi kimi zaman giderken yine dürüstlüğünün tuttuğu olurdu.
Ona karşı dürüst olmanız yaralamazdı onu. “Tembel” diye suratına haykıramazdınız mesela, kendisi bilirdi ne kadar tembel olduğunu. O yüzden “Başkaları daha çok çalışıyor” dediğinizde ona tembel demeye çalıştığınızı anlamaz, sadece bir durum tespiti yaptığınızı zannederdi.
Eskiden mısralar değil, dörtlükler bile yetmezdi onun dürüstlüğünden damlayan satırları almaya. Şiirlerini gösterdiği arkadaşlarının ona “Neden şiir yazıyorsun ki?” diye sormaları üzerdi en çok onu. Oysa hayatında o kadar çift anlamı sözcük işitecek, o kadar çok maske takan insan görecekti ki, dörtlükler değil ikilikler yetecekti derdini anlatmaya:
Hayır, sizi sevmiyorum bayağılıkların fahişesi,Siz de aşkıma layık değilsiniz, soyluluğun abidesi…
Gökten üç elma düşerse kafasını korumaya kalkardı. O ağacın altını, karınca yuvasını bozduğu için hatırlayıp anardı. Senede bir gün, Kabotaj Bayramı’ndaki yağlı direk yarışlarında buluşurdu çocukluğuyla. Kapılarını açardı birileri sonuna kadar, o cereyan yapmasın diye örterdi; annesi öyle tembihlemişti.
Onun hayatında çift anlamlı sözcüklere yer yoktu. Renklere, seslere, dokunmalara ve öpmelere belki.
Ama çift anlamlı sözlere, hayır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder