O kadar laf dokundurduk, bir bütün bienal de döndü bununla ilgili. İki kelime etmezsem içimde kalır.
İl olarak Kafka'nın ortaya attığı ve sonrasında Brecht'in cevaplamadan önce retorik olarak sorduğu "İnsan neyle yaşar" sorusunun cevabı yoktur. Zaten bienal de bununla ilgili. Tek tek insanlar kendileri için en önemli şeyleri söylüyorlar, neticede insanı hayatta tutan ne çok şey olduğunu görüyoruz.
Öte yandan hem Brecht'in hem de bienalin bu soruyla hesaplaşma yöntemini en kibar dille safça bulduğumu söylemek istiyorum. Benlik sorunundan, ontolojiden ve etimolojiden haberi olmayan insanlar olabilir, çok normal. Dahası sanatçılar, akademisyenler için de bu kavramlar havada kalmış kavramlar olabilir, bu da normal.
Anormal olanı; "Hepimiz tek tek neyle yaşadığımızı söylersek insanın aslında ne çok şeyle yaşadığını öğrenmiş oluruz" gibi mesnetsiz bir yöntem üzerinden bir bütün bienali kuran, sürdüren ve milleti bununla oyalayan kuratörlerin bu kavramlardan bihaber oluşudur.
Günün birinde insanlık, insalık kadar eski bu soruya tarih boyunca verilmek istenen cevapları araştırdığında, böylesi saçmasapan ve üretkenlikten tamamen uzak, çocuk eğelencesi gibi "hopçiki yaya" tadındaki tuhaf etkinlikle İstanbul adını yanyana gördüğünde, dünyaya İstanbul'da gelmiş tapon bir İstanbul'lu olarak kemiklerim sızlayacak.