Kalem ehlinin ekmeğini kalemden kazanması, riyakar ve sermaye-muhibi bir entelijansiyanın olduğu ülkemizde, sadece fantezidir. Arabeskin YAVŞAK olduğunu söyleyen Fazıl Say, aslında fantastik medyanın YAVŞAKLIĞINI dile getirmeye çalıştı herhalde. Zira kalıbımı basarım, evrendeki bütün yavşaklar dile gelseler ve kendilerine "Plaza köşecilerinin herhangi birinin kafasında bite dönüşmek ister misiniz?" diye sorulsa kusup küfür ederlerdi!
Bana bu satırları yazdıran son plaza kahramanı da Emre Aköz oldu. Daha önce genç hanımının Türkçe yerine Uydurukça adında olduğunu tahmin ettiğim bir lisan kullandığı muhteşem RADİKALLİKTEKİ yazılarını da sizlerle paylaşmıştım. Bir patron gazetesinden başka patron gazetesine salvo / selam, şahane hayatlar süren bu insanların, sırf hakim siyaset anlayışına eklemlenmek istedikleri için bile eleştirilmeleri gerektiği aşikar. Ancak aymazlık olarak kabul edilemeyecek bir yalan neşriyata dahil olmak, Emre beyefediyi mahkemelerde değilse bile en azından tarih önünde suçlu konumuna düşürecektir.
Emre Aköz, Sabah'taki yazısında LeMan yazarlarını Silahlı Kuvvetler'e yalakalık yapmakla suçlamaktan geri durmamış . Kendi "düzeyli" üslubuyla aynen şöyle demiş Aköz: "Leman dergisini çıkartan kadronun çoğunluğu, sol maskeli Kemalistlerden oluşur... Orduya yaltaklanıp dururlar. Bunlar asker civelekleridir. İsteyen bu Osmanlı terimini, 'pon pon oğlanlar' diye çevirebilir."
Söz konusu yazıda yaratıcılıktan anlamamakla suçladığı çizerleri eleştirirken kullandığı "pon pon oğlan" tabirini anlamayanlar için, LeMan dergisinin, Aköz'ün yazısına da konu olan ilgili tarihli kapağına bakmak yeterlidir aslında. Kendisine "pon pon kız" yakıştırması yapılan Aköz, "akıllara durgunluk veren bir yaratıcılıkla" LeMancıları "pon pon oğlan" diyerek eleştiriyor.
Gerçi Aköz'ün suçlamasındaki "sol maskeli Kemalist" ifadesi de yazarın iktidara ne kadar "cilve" yaptığının gösteren bir kanıttır. Ama kendisiyle ilgili psikopatalojik analizi yapma işini uzmanına bırakıyorum. Benim diplomalarım henüz o konuya yetmiyor...
Yazıyı görür görmez, blog'a veda ettiğimi düşündüğüm için, öncelikle Facebook'ta bir iki kelime etmiştim... Aköz'ün yazısını paylaşarak yayınladığım yorumda kullandığım ifadeleri aynen blog'da da tekrar etmezsem riyakarlık yapmış olurum. Buyurun alıntılayalım:
80 darbesiyle ilgili tonla kapak çizmiş, daha kimse şoku atlatıp üstüne gidemezken son e-Muhtıra'yla bile kapaktan dalga geçmiş, kurucuları cuntanın işkence labaratuvarlarından, okuyucuları (LiMon zamanında) 90'larda karakollardan geçmiş, henüz "Müslüman" geçinenler Filistin'de olanların farkında değilken "Filistin Özel" sayısı çıkararak iktidar şakşakçılarına 10 sene önce ders vermiş saygıdeğer Leman dergisi yazarları, çizerleri ve okurları hakkında en ufak bilgisi olmadan camlı plaza ofisinden memleketin akıl küpü olduğu izlenimi yaratmaya çalışan Emre Aköz'ü zaten ciddiye almıyorduk da, artık kendisine hepten gıcığız, haberi olsun!
Leman almanın "kabahat" sayıldığı günlerde, dergiyi gazetenin (tercihen Hürriyet) içine saklayarak eve dönebildiğim günlerden sonra, Emre ağabeyin çok beğendiğini sandığım gerçek bir demokrasi ortamına kavuşmamızda emeği en çok geçenler olarak belki de Tuncay Akgün, Mehmet Çağçağ gibi Leman'ı yaşatmaya çalışan özverili insanlar var. Emre Aköz yaşını başını almış bir insan olarak "Yediği çanağa pislememesi" gerektiğini öğrenememişse hata etmiş. Ama bugün daha hoşgörülü bir ülke olmayı başardığımızı iddia etme seviyesinde olanlar söze önce besmeleyle sonra da "Leman" ile devam etmek zorunda. Ama biz Emre Aköz'den bu gerçeği kabullenmesini beklemiyoruz, çünkü Leman şimdiye kadar hiç, iflasın eşiğindeki devlet bankasından çekilen yarım milyar dolarlık krediyle Başbakan'ın "yakınlarına" peşkeş çekilmemişti... Kendisi sadece o tür bir "Medya" organına alışık olduğu için okurları ve yazar/çizerlerinin özverisiyle ayakta kalan bir derginin varlığı kendisinin idrak yeteneğinin hayli dışında kalıyor.
Haber sitelerini okurken yeniHarman'ın blog sayfasında da Tuncay Akgün imzalı ve Taraf gazetesine cevapmış gibi görünen bir mesaja denk gelince, iktidarın fikri değilse bile siyasi gücünü aldığı kanadın hızla LeMan'a taaruza başladığını anlamak zor olmadı. Aslında bu durumun açıkça farkındaydım ama bu kadar alenen yalan söyleyerek, isimler zikrederek ve son yılların popüler tabiriyle "Dezenformasyon" yaparak okurları manipüle etme gayretine cürret edilebileciğini hiç düşünmemiştim.
Ne diyeceğimi bilmiyorum. Yukarıda kendimden alıntıladığım satırlarda yazarlar Emre Aköz için olduğu kadar, sanırım Taraf için de geçerli. Sanırım sürekli "Batıyoruz" propogandası yapan Taraf'ın ayakta kalmak için okurlara kuponla Alkim kitaplarından dağıttığı satış arttırmaya yönelik kampanyaların yeterli olduğu sonucuna varmamız gerekiyor. Çünkü senelerdir "Batıyoruz" çığırtkanlığıyla piyasanın en pahalı bir kaç gazetesinden birini çıkarmaya devam eden Taraf'ın, zarar ettiği mağazasına "Kapatıyoruz" afişi astıktan sonra kara geçince açtığı diğer dört mağazaya da "Kapatıyoruz" adını veren ve zengin olan kurnaz mı kurnaz işadamın Mehmet Koçoğlu'ndan farkı olmadığını düşünmeye başlayacağız. (Tesadüftür gerçi ama aslen Rizeli olan Koçoğlu, bir yerde Başbakan'ın da hemşehirisi...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder