e-Sport kavramının ne olduğu üzerine çocukluğumdan beri düşünüyor ve yazıyorum. Oyun yazarlığı yaptığım toyluk dönemlerinde oyunculuk, profesyonel oyunculuk ve e-spor kavramları üzerinde kaleme aldığım ve ilgi yaratmış yazılarım da var. Hatta “Siber spor” diye bir terim de uydurmuştum ama e-Sports piyasada daha başarılı oldu. Ne yapalım, kader utansın.
Bunun yanında, oyunlar üzerine halen az da olsa yazmaya devam ediyorum. Ludoloji kuramı ya da sosyolojik oyun araştırmaları üzerine hiç yoğunlaşmadım. Oyunların yaratılması, oyuncularla buluşması ve oynanması sürecinde yazmayı sevdim, tercih ettim.
Favori oyunum Starcraft, gerçi en iyi günümde bile Türkiye ortalamasının altında (çok altında değil ama, yerlerde sürünmüyordum yani) bir performans göstermişimdir. Yine de Starcraft’a bağlılığım hiç bitmedi, azalmadı. Bu yüzden özellikle Güney Kore’deki e-Sport etkinliğinde en büyük pasta dilimini kazanan Starcraft ile ilgili yazmayı sürdürdüğüm bir eski-portal/yeni-blog da mevcut.
Oyun para kazandırmak zorunda mı?
Haaaayli uzun bu peşrevden sonra güreşe başlayabiliriz :))
Dünyada en popüler oyunlar aksiyon oyunları, daha belirleyici bir ifadeyle “First Person Shooter” türüne giren oyunlar. e-Sport konseptine en uygun olanları da genelde takım oyunu/stratejik düşünme öğelerini barındıranlar arasından çıkıyor.
Türü adeta yaratan (ki o konuda da birkaç kelime karalamak lazım ya) Quake serisinin en büyük “Multiplayer” patlamayı yaptığı, id Tech Engine v3 motoru üzerine inşa edilmiş Quake 3’ün kaynak kodları GNU/GPL kapsamında açık hale getirildikten sonra, bu motor üzerinde bir çok Quake yeniden yapımı ya da bağımsız oyun projeleri görünür oldu.
Ve bu oyunlar, yavaş yavaş Online e-Sport organizasyonlarında kendilerine yer almaya da başladı. Örneğin Alien Arena, ESL Europe organizasyonunda kendine ait lig etkinliği olan bir oyun.
İçinde, henüz pek yüksek meblağlardan söz edemesek de, iyi bir paranın döndüğü online etkinliklere girmekte hayli yüksek başarı gösteren bu bağımsız, ücretsiz ve hepsinden önemlisi “Açık” yapımlar, sektörü baştan aşağı yeniden şekillendirebilir.
Tiraj kaygısı "Telif çığırtkanlığına" sürüklüyor
Fikir mülkiyeti konusunda dayatmacı ve zorlayıcı hukuksal süreçlerin işletildiğini gördüğümüz dünya ölçeğinden farklı olarak, ülkemizde bu konuda sansüre varan uygulamaların yaygınlaştığını biliyoruz. Gerçi mevcut dağıtım ilkeleri “Açık” olmayan eserlerin, fikri mülkiyetine sahip olanlardan izinsiz dağıtılmasının da, bugünün konjonktüründe, savunulacak bir tarafı yok.
Ama bütün “Medya imparatorluğunu” giderek “Fikri mülkiyete” emanet eden ve giderek bu suni kavrama daha bağımlı hale gelen büyük sermaye odaklarının, dünyanın geçirdiği değişime daha fazla direnemeyeceklerini tahmin etmek de zor değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder