10 Ekim 2009

Yüreklerin yükü...

"Kahve çekirdiklerinin dayanılmaz cazibesi" sloganından önce de "Kırk yıl hatırlı kahveler" yok muydu sanki... "Mad Men" haklı: Reklam en önemli şeydir

Yumurtalıklarını aldırdım kalbimin… Duymuyor artık yüreğimin kulağı. Sağır değil, gönlümde bir sızı duyuyorum ama belki kelimelerin kifayetsiz olduğunu aşk derdine düşmeden anladığımdandır konuşmayışım. Havada bir ağırlık var, ama bu gönlümüze saplanan hançerdendir.

Şöyle sanıyorum dünyayı: Dünya’nın bir taraflarından benim için bekleyen bir kader var da ben oraya ulaşmamak için, evet sırf bunun için, bir taraflarımı kırıyorum, hasta oluyorum, babam ölüyor, bir şey oluyor ve o kadere ulaşmayayım diye evde yatalak kalıyorum.

Havadaki o ağırlık yüreğimizin duymaz olmasından değil.

Değil işte, değil!

Senin maviye çalan gözlerinde bile bir kızıllık gören ve elinde kağıttan mızrağıyla Paris’in kalbini fethetmeye giden bir barbarım, gördüğüm kızıllık da kan değil, tan!

Güneş, zafer ve gözyaşının buluştuğu yerdir ufuk. İşte ufka kadar yürüyenlerden olduk biz de… Anla ve uyan!

Kurşuna diziliyor ruhum bir yerlerde, dere yataklarında öldüresiye çalıştırılan Afrika’nın maden işçisi köleleriyle ve Sudan’da silahlanan Araplar’ın katlettiği zenci bebeklerle, ve Kosova’da komşusunun kurşunuyla yere devrilen Fatma’da, ve 6-7 Eylül’de Yahudi aşığıyla basıldığı için lince kurban giden Fotika’da…

Ve o zaman duyuyorum Beyaz Adam’ın son bufaloyu vurduğunu, suçu da “Avlanmayı bilmeyen” kızılderiliye attığını. İlk kez o zaman işitiyorum oğlunun düğününe para harcamakla suçlanan Anadolu köylüsünün “Görgüsüzlüğünü”, ama hak vermiyor da değilim akılsızlıklarına: Sahip çık malına, sahip çık oğluna! Çünkü kuşatma altındasın, bin yıldır yaptığın düğünlerin hesabını soruyorlar sana, diyorlar ki “Hititlerden beri siz burada gönlünüzce düğünler yaparken ve senin baban, onun babası, onun babası… Oğullarınızı kutlamalarla evlendirirken… Onbin yıldır siz böylesine bir bollukta yaşarken bize kendi dünyamızın zenginliği yetiyordu. Şimdi zenginliğimiz fakirlik oldu, denizlerimiz kurudu, toprağımızı betona teslim ettik. Seninki lazım bana. O zaman al sana: Değişen dünyanın yeni üretim ilişkileri ve emeği savunmayan sendikalar, ve işleri güçleri iktidar mücadelesine taraf olmak olan siyasetçiler, ve kendi ustaları gibi olmak istemediklerini göğüslerini gere gere itiraf eden edebiyatılar…”

Ve bir ilave de benden sana: “Büyük hissediyorum ama aç dersen açarım…”

Kutunuzu açtırmayın artık, çünkü yüreğimizin yükü büyük artık!!!

Hiç yorum yok:

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası