01 Ocak 2005

KERKÖYDER Onursal Başkanı Serhat Öztürk

Serhat Öztürk. Onu bir kaç kelimeyle tanımlamaya çalışmak, hakkında ansiklopedik bilgi verme gayreti içine girmek ne beyhude bir çaba.

Kerameti Kendinden Özenti Yazarlar Derneği'nin (KERKÖYDER) her yıl düzenli olarak verdiği ödüllere adeta ambargo koyan, bu yüzden de kurucusu olduğu derneğin Daimi Yöneticisi ve Onursal Başkanı seçilen Serhat Öztürk, son olarak KERKÖYDER'in "Ortadoğu ve Balkanlar'ın En Zeki İnsanı", "Avrasya'nın En Şaşırtıcı Yazarı", "Edebiyat ve Basın-Yayın Dünyası'nın En Süfersel Şahsiyeti" ödüllerinin de aralarında olduğu iki buçuk düzine kadar (30 adet) ödül kazandı.

Yazdıklarını okumaktan helak olduğunuz, her zaman "Daha, daha daha, çok daha" diye tutturduğunuz bu yüce zatın, siz okurları için hiç bir karşılık beklemeden blog yazıyor olması da size yeterli gelmiyorsa, zaten sizin artık iflah olmayacağınız kesindir. Gidin bir "Çekap" yaptırın (aman yanlışlıkla Çekyat yaptırmayın, yaptıran var da, uayarayım dedim!).

Serhat Öztürk'ün elinde proje mi var?

Baksana projeler üzerinde çalışırken yorgunluktan ne hale gelmişim

Her yazar öyle ya da böyle bir projeye sahiptir.

KERKÖYDER'in son olarak "Olmuş olabilecek İnsanların En İyisi" ödülünü açık ara farkla kazanan Yazar/Şair/Gazeteci/Eleştirmen/Çeliştirmen/Dövüştürmen Serhat Öztürk ise, projelerden azada bir hayat sürmektedir. Muhteşem insan Serhat Öztürk'ün engin yaratıclığı sıradan yazarlar gibi "Projeler" tarafından sınırlanamaz, bu sınırlamaları kabullenemez.

Serhat Öztürk'ün elinde proje mroje yoktur. O oturur, adam gibi yazar. Yazdıktan sonra da okudunuz mu, okduğunuzu anladınız mı diye düşünmez. Eğer üzerinde sürekli çalışacağı bir projesi olursa bundan da ilk olarak sizin haberiniz olur.

'felsefe çukuru'na ne oldu?

2-3 yıl kadar 'felsefe çukuru'nu, Emre'nin tanımlamasıyla "Günlük hayat teorileri" sitesi gibi derledim topladım. Tamam "Emek verdim, saçımı ağarttım" diyemem ama yazdım işte...

Sonra, o sebepten bu sebepten, sansür furyası üstüne yazar dururken, çrattadanak bir sabah baktım bloger da sansürlendi. o zaman anladım ki ben, içinde pek bi güzellik olmasa da felsefe çukuru etiketini seviyorum.

İşte o gün, sevdiğim felsefe çukuru ismini hak ettiği ölçüye çekmeye karar verdim. Onu bir blog olmaktan çıkardım ve köşeme isim yaptım. Çiçeği burnunda toy bir basın emekçisi olarak, benim de edinmekte olduğum mesleğimle ilgili heveslerim ve üstüne titrediğim özlemlerim vardı.

Köreltenler sağolsun! Otoparklarıyla, çiçekçileriyle, eczaneleriyle, belediyeleriyle, yemlik/arpalık haline gelen sayfalarıyla, meslek odalarına yaptıkları baskılarla, manşetleriyle, dedikodularıyla ve sütunlarına taşıdıkları kendileri gibi önemsiz isimleriyle, heveslerimi, tutkularımı, arzularımı, özlemlerimi köreltenler sağolsun!

Daha adını bile anlamayadığınız felsefe çukuru'nu el birliğiyle öldürdünüz işte. Ama ben çok iyi biliyorum, felsefe çukuru sizden de benden de büyük bir isim. Bazı kulaklara çalındığı anda sonsuza kadar yaşayacak ve hiç unutulmayacak bir isim. Varlığı insan ırkının varlığına armağan olacak bir isim.

Pusuya yattı bekliyor felsefe çukuru. Bir gün bir yerden önünüze çıkıverecek ve şurası kesin, pisliklerinizi yüzünüze vurmaktan çekinmeyecek.

ver der veremem

felsefe çukuru isminin, felsefeye çukur dediğini sanacak kadar gerzek olmak için acaba insanın hangi ırka/etnik kökene mensup olması gerekir. Öyle sanıyorum ki bu kadar açık bir kelime oyununu anlamayacak kadar zihin tembeli olanların varlığı, evrime getirilen en bilindik eleştiri olan "insan maymundan geliyorsa şimdiki maymunlar neden insan olmadı" zırvalığını çürüten cinsten...

İşte o maymunlar da insan olmaya başlamışlar. baksanıza, onları insanlardan ayırt edemiyoruz bile.

Bunun için, sırf bunun için, bir şeyler olmayı becermiş ahmakların arasında kalmamak için çekip gittiğinizde belki de yalancı/riyakar/ikiyüzlü damgası yemeniz mümkün oluyor. Ben de dedim ki kendi kendime, "Madem o aşağılık silsilede bir halka da ben değilim; o zaman onlara gereğinden fazla değer vermemeliyim."

Sebat?! Hayır bu bir sabır ve sebat meselesi değil. Çünkü, halıya işen köpeğinizi eğitmek sabır ve sebat meselesidir; anlamadığınız bir derse çalışmak, yurt dışında yaşamaya alışmak, yeni bir dil öğrenmek sabır ve sebat meselesidir.

Evrimin alt basamağında kalmış, gelişmemiş beyinleri ve dünyanın penislerinin/vajinalarının ucunda döndüğünü sanan kokuşmuş ahlaklarıyla, o insanların arasında kalmaya devam etmek insanın kendisine saygısını yitirmesi anlamına gelir.

Mahmut'un Tavukları

Yemlerken kudururdu çağlayanlar dağlarda
Gökten inen bir bağırtı kaplardı köy yerini
Uzat elini ve bir sıkıntı dile yaradandan
Yetmiyorsa tavukların hastalıklı ibikleri

Bir dua gibi, ibadet gibiydi her sabah
Arkasından bağırarak bir kümes dolusu tavuğun
Atmacalar ve dağdan inen kurtlardan korumaktı
Peşinden koşmaktı gayesi Mahmut'un

Sonra üzerine titrediği o tavukların
Günü geldi vadesi doldu darılıktaki
Bir düğün yahut bayram sofrası kurulunca
Tavuklar da yerlerini aldı sofradaki

Sezar'ın hakkı

bıçağın bir yüzünde yürüyorum, ayaklarım kesiliyor
sızıları gökteki istirahatgâhında Zeus'un
ve en son haykırışımla uykusundan uyanıyor
yıldırımlar yolluyor, en üstünden Olimpos'un

bıçağın yürüdüğüm yüzü soğuk, ayaklarım kesik kesik
her adımımda delikler açılıyor tabanlarımda
elimde kapkara çamur, bir isyan yükseliyor dağın doruklarına
çamur damladıkça ayırdına varılıyor Telos'un


bıçağın her yüzü artık keskin, ayaklarımın sızıları aşkın
etrafımda bir sessizlik haresi benimle dans ediyor
eyleşmekte ruhum, Zeus'un yalnızlığıyl
abir kabe bulur Zeus da tavaf etmek zorundaysa


nihayet bıçaklar ardımda, ayaklarım her şeyin farkında
bıçaklar işte, şimdi sırtımda gümüş parlaması
bir saray ihanetinin oyununa geldi dostum da
bana en çok koyan, bıçağı Brütüs'ün sallaması

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası