25 Kasım 2010

Dangling man

Ben de yazmak isterim ama anlayın beni... 17 gün sonra silah altına alınacak birisinin eli kaleme gitmiyor. Gazeteyi bile zor okuyorum... Macera romanları, polisiyelerle idare ediyorum aylardır.

Ben de, hazır durum kendi kendisini "Boşlukta sallamaya" başlamışkeni blogu tatile çıkarayım dedim... Terhise kadar blog tatilde arkadaşlar... Bu süre içinde dijital haberleşme için 45 senelik teknoloji olan e-mail'i kullanabiliriz. Kullanmazsak da olur, dert etmem...

Mülakat sonucuna göre askerlik yerim sınıfımı filan eklerim bu blog-post'a, güncelleme olarak...

Ben kaçtım gözüm...

09 Kasım 2010

Bir çok mevzu oldu, olmasalar da olurdu

Bilmiyorum, blog yazılarımı kâğıda bastırıp buzdolabına ya da çalışma odasındaki mantar panoya falan asan var mı? Aslında ‘eli kalem tutan adam’dan daha fazlası olmak için uğraşmadın değil; sadece bazılarının hikâyesi daha şanslı giderken ben “Müstakilliğimin” yetersizliği nedeniyle kendi kendimin kurbanı oldum. Aile böyle bir şey işte; başkalarına (kimi zaman artık hayatta olmayanlara bile) verdiğiniz sözler yüzünden kendinizi öyle biçimde kuruyorsunuz, sonunda sözler yüzünden bağlanan kolunuzdaki zincirler kişiliğinizin ayrılmaz bir parçası oluyor. Bir an o sözleri sadece bahane olarak kullandığınızı kabul etme aşamasına geliyorsunuz ama iş işten geçmiş oluyor.

Bunu söyledikte; bu nispette kişisel yazılarla ‘blogroll’da dolaşırken buralara gelmiş okuru da sıkmamam gerektiğinin bilincinde olarak, mevcudiyetimin şekli ve şartlarıyla barışık olduğumu bir kez daha yinelemek isterim. Rastgele okuyucu yanlış anlamasın: Burada “I Hate You” ergenliği yapıp kendimize acımıyoruz. Ama bazen itiraf etmek, günah çıkarmak, göğsünüzdeki sözleri çıkartıp ortaya fırlatmak istiyorsunuz. İşte o gibi durumlarda blog çoğu zaman içine girilmeyecek kadar kişiselleşebiliyor.

Ama buzdolabı yüzü görmesine bile razı gelinmeyen yazılar yazdığımı düşünmek de üzüyor beni. Daha iyi ve tanınmış bir yazar olmam gayet mümkündü oysa. Buzdolabından çok öteye adımı yazabilirdim. Bazen elinizi kirletmeniz gereken an geldiğinde tereddüt etmemeniz gerekir. Benim seçtiğim yoldaysa elimin tertemiz olmasından başka hal çaresi yok! İşte kendime ettiğim en büyük kötülük de budur.
Bırakın ekmeğini kaleminden kazanan bir yazar olmayı, 27 yaşına gelip girdiği işlerde 2-3 aydan fazla tutunamamış bir insan olmamın sebebini çokluk başkalarında aradım. İşler kötüydü, çalışanlar kötüydü, şartlar kötüydü, zaman ve insanlar kötüydü. Velhasıl; dünya kötüydü! Zaman zaman kifayetsizliği kendimde aradığımda böyle bir vicdan muhasebesine girmem bundandır.

Ama rastgele okuru sıkmak pahasına ve sözü uzatmayı göze alarak anlatmak istediğim şeyi “Özet geç lan piç” ekolüne uydurmam gerekirse: Bu dünyada bir yazar fazla olmuş, eksik olmuş kime ne? Ben de aralarına katılmayıvereyim. Ama bunu katılmamayı bilinçli bir tercihle mi yaptığım yoksa yetersizliğimden ötürü yaşadığım bir başarısızlığı kamufle etmek için mi uydurduğum konusuna gelince… Onu ben de bilmiyorum işte!

08 Kasım 2010

Üçüncü kefe

Küçük hayal kırıklıkları verip
Büyük ümitsizlikler aldığım
Adaletsiz bir pazarlığı
"İnsanlık görevim" diye adlandıracaksam

Nihayet, ölüm korkusu
Eksik de olsa 'sağ kalma' isteğine
Hiç haber vermeden
Galip gelecekse

Bir kefede başarısızlıklarım
Bir kefede kifayetsizliklerim
Bu şekilde kurulmuş düzende
Vasıflarıma kalmıyorsa 'üçüncü kefe'

Bunlar yetmezmiş gibi bir de
İstediğim hiçbir şey olmadığı için
Hayallerimin peşinden de koşamayacaksam
Mecburi esaretin sonunda

Kursağımda bir lokmayla yaşamaktan
Daha fazlasını düşlemekten bile
Her geçen gün daha fazla ürküp
Kendi sessizliğime çekilince

Biri belki hatırlar da bakar
Ne zaman geleceğini bilmediğim
Gözyaşlı cenaze günümde
O 'üçüncü kefe'ye

05 Kasım 2010

Ahiret Sualleri Özel: Tartışmam bile

Tartışmaya değer yanı olmayan ama günümüzün uyduruk "çoksesli" dünyasında, vikisinden forumuna sürekli tartışılan ve nihayet gazeteler maarifetiyle insanlığın tamamına yayılan bayağılıklar üzerine benim de birkaç masum düşüncem var.

  • Hem laik hem müslüman olunur.
  • Ana/ata dahil hiç bir insan, "Zor günlerimde hep seni düşünerek huzur buldum" sözünü hak etmez.
  • Huzurdan büyük servet yoktur. Ama para olmadan huzur da olmaz. Kendinizi boşa kastırmayın, aysonu alacaklılar kapıya gelince "Ama ben kapitalist düzene eklemlenmeyi hazmedediğimden..." diyemezsiniz. Aslında dersiniz ama işe yaramaz.
  • Tutunamayanlar, Türkçe'deki en iyi roman değildir. Zor okunan bir roman da değildir. Eğer Tutunamayanlar'ı okurken zorlanıyorsan romanın ya da Oğuz Atay'ın kabahati yok. Senin kafan basmıyor demektir.
  • Küçük Prens'i üniversite eğitiminde, üstelik felsefe eğitiminde kullanmak iyi bir tercih değildir. Kitabın çocuk romanı olarak görülmemesi gerektiği muhakkak ama iyi bir tercih olmadığı da açık. Lütfen İoanna Hoca'm, bu duruma bir müdahale edin. (Beyaz Diş bile, en azından İnsan Felsefesi anlamında daha iyi bit kitaptır)
  • Martin Eden'in vermek istediği mesaj "İnsanlar sizi anlamıyosa intihar edin" değildir. Yazarının da Martin Eden gibi intihar etmesi hiç bir şeyi değiştirmez. (Eğer öyle olsaydı Jack London'ın toplu intihar tarikatı liderlerinden ne farkı kalırdı?)
  • Evlilik Öncesi Seks diye bir şey yoktur. Seks vardır. Bir de bunu "Evlilikten önce, evlilik sırasında, evlilikten sonra" diye sıralama gafletine düşmüş gerzekler vardır. Az daha unutuyordum, bir de doğum kontrol yöntemleri vardır. Bu üçünün yolunun kesiştiği bir atmosferde doya doya sevişebilirsiniz.
  • Televizyonda izlediğiniz, gazetelerde okuduğunuz hatta internette gördüğünüz her türlü bilgi kırınıtısı, sizin için rafine edilmiştir. Yani birileri size filtre edilmiş havadisleri sunar. Gördüğünüz arkasında her zaman daha fazlası vardır ama bunu bilmeniz birilerinin işine gelmediği için paylaşmazlar. Lütfen ama lütfen, hiç bir gazeteye, özellikle de sırf kağıdının boyu ve yazıtipi değişti diye, hak edeceğinden fazla önem/anlam yüklemeyin. Türkiye'deki gazetelerin ortalama satış fiyatı 30-40 kuruş civarındadır. Kimse 40 kuruşa adalet dağıtmaz ve gazeteciler de 40 kuruşluk insanlardır.
  • AKP'nin kömür dağıtarak oy satın aldığını söylemek kadar kolaycı bir yaklaşım yoktur. Seçmeni "Siyaseti olmayan" bireyler olarak görme kusurlu bir bakış açısıdır. Gerçekçi bir eleştiri değildir.
  • Asıl sorgulanması gereken, halkın 2-3 çuval kömüre muhtaç olacak kadar mağdur durumda olduğu bir ülkede iktidarın 8 senedir değişmemiş olduğudur. Daha bir 8 sene daha bu durum değişmeyecek gibidir.
  • Aziz Nesin'in tek bir öyküsünü okumadan referandum sonucuyla Aziz Nesin'in o malüm sözünü karşılaştıran insanlar düpedüz geri zekalıdır.
  • Sizi yıllardır futbolla uyutuyorlar. Siz de salak gibi bu oyuna geliyorsunuz. (Ama PC'de PES, PS3'te FIFA süper olmuş diyorlar)

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası