26 Mayıs 2009

Bir enayi ben miyim?

Mesnevi'yi Mevlana yazdı. Hiç utanmadan, onun yazdığı mesellerden birisini kendisine göre uyarlayan kişiyse benim.

Hiç utanmadım! 



Eskilerden bir filozof, insanların riyakârlığına dayanamaz olup kendisini dağa atmış. Gel zaman git zaman, filozofun memleketinde büyük iç karışıklıklar yaşanınca, ülkenin ileri gelenleri, "Gidip filozofun gönlünü alalım, bize akıl versin, ülkeyi düze çıkaralım" demiş.
İçlerinden bir sözcü dağa, filozofun yanına çıkmış. Yaşlı adamın mütevazı kulübesine girip derdini anlatmış. "Halimiz çok kötüdür, sizin irfanınıza ihtiyacımız var" deyip yalvarmış.
Filozof sözcüyü dikkatle ve sessizce dinledikten sonra, "Bana bu gecelik müsaade edin. Bu hususu düşünmeliyim" demiş. İki adam da evin bir köşesine kıvrılıp uyuyarak sabahı beklemiş.
Sabah sözcü, "Kararınız nedir" diye sormuş filozofa.
Filozof, "Dışkıma danıştım. Maalesef gelemiyorum" diye cevap verince, sözcü anlamsız gözlerle bakmış. Sözcünün bu halini fark eden filozof açıklamış kararının gerekçesini:
"Evet, dışkıma danıştım. 'İnsanlar beni çağırıyor' dedim. O da bana, 'Bak ben bu hale gelmeden önce kıpkırmızı elmaydım, sapsarı mısır tanesiydim, mis gibi reçeldim, pamuk gibi ekmektim. İnsan içine girdim, ne hale geldiğim ortada. Sen de bu hale gelmek istemiyorsan insan içine girme' dedi."
* * *
"Bu kadar kolay mı" diye düşünüyorum. "Sakarya'da 'Bir şey' olmak, bu kadar kolay mı?"
Topçu eskilerinden ehl-i kalem çıkarmak, şipşak fotoğrafçıdan foto muhabir yaratmak, siyasetçi eskisini düşünür olarak istihdam etmek bu kadar kolay mı?
Öyleymiş. Tek yapmanız gereken yağlı bir patron bulmak ve (patronun kendi yağı yetmiyormuş gibi) yağlamaya devam etmekmiş.
Öğrendiğim iyi oldu. Ben de "Bir şey" olmak için mektep okumanın, mürekkep yalamanın, kütüphanelerde dirsek çürütmenin gerektiğini sanırdım. Meğer altın suyuna batmış teneke olup ışıldamak yeterliymiş.
* * *
Sitemim de var tabii, beni bu çamurun içine sokana. Ama en çok kızdığım, kendileri batarken beni de aralarına çekmek isteyenler... Haydi sen pisliğe battın kurutuşun yok.
Bırak da yanındakiler temiz kalsın.


Not: Bu yazı, 26 Mayıs 2009 tarihli Bizim Sakarya gazetesinde yayınlanan son yazımdır. Bu yazıdan sonra matbuatla ilgimi minimuma indirmiş bulunmaktayım. Beni okumak isteyenler için şimdilik tek adres bu blog olacak gibi görünüyor. Zaman ne gösterir bilinmez...

02 Mayıs 2009

çook çalışmam lazım anne çook

yeşil çay kesmedi, gripini olan var mı...

haftaya, en azından hafta ortasından itibaren bana öyle ya da böyle ulaşamazsanız korkmayın... önümüzdeki hafta iş tempom biraz yoğun olujek...

sürekliliğini bozmaktan korktuğum işleri yedekli çalışıyorum... fanzinci.com içiniki yazı yazdım mesela... kitap araştırması da ekledim içeriye... üle içeri ne... kişisel yazılar sitenin dışında mı?

blog en kolay boşlayacağım yer... ondan kelli, pipililer ve olması gerekenler için iki entry yazdım, kısa ama eğlenceli...

bu hafta bana ulaşamadığınız zaman korkmayın... kendime vakit ayıramadığım bir hafta olujek, size hiç zaman ayıramam... uyarayım dedim...

oldu öptüm bye (tikiler böle bitiriyo ya meşaşlarını... sikeyim belalarını...)

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası