10 Aralık 2017

Bu kutunun dışında hayat!

Çok iyi oldu çok da güzel iyi oldu; evlilik programları kaldırıldı Allah'a şükür, şimdi sabah-öğle-akşam kuşaklarının her birinde birer cinayet programı var artık! Nihayet evlilik denen pislikten kurtulduk da kültürümüzün en nadide örneği olan cinayet üzerine yapılmış programlar yayınlanıyor TV'lerde...

...

pfff... Bu saatten sonra, net konuşuyorum, televizyon izleyen gerizekalıdır!

15 Mayıs 2017

Ahiret sualleri: Neden akıllı telefonum yok

Manevi ve psikolojik sebeplerim de var, ama ben yine de mutlak pozitivist sebepleri sıralıyorum. Bir daha whatsapp konusu açılmaz diye umuyorum.

1- Maliyet. Akılsız telefonlar kesinlikle daha ucuz! Sadece 150 liraya satın alabiliyor olmaktan bahsetmiyorum, internet paketi, sms paketi falan almadığınız için fatura ödemeleri de azalıyor. Aksesuavarı yok, yedek şarj aletine tonla para bayılmak yok, akarı yok kokarı yok!

2- Pil ömrü. Benim akılsız 20 gün kadar dayanıyor, üstelik boşaldığında 1 saatte tam doluyor. Beni yarıyolda bıkramıyor. Akıllı telefon dediğin, günde 2-3 kez boşalıyor (titreyerek boşalıyor hem de)

3- Kullanım ömrü. Kasasıdır şuyudur buyudur derken, daha az "hassas" parça içerdiğinden, kesinlikle daha dayanıklı. Bundan ötürü sen el bebek ül bebek baksan da akıllı telefonun 3 senede hurdaya çıkıyor. Benim akılsız 5 senede dan dun kullanıldığı halde ilk günkü gibi sağlam.

4- Yazılımsal kaygılar. Asla gün içinde update yapmaya zorlamıyor. Asla saçma sapan bir uygulaması uyumsuzluk sorunu yaşadığı için annemi arayıp evde ekmek olup olmadığını sormama engel olmuyor. Asla kimlik bilgilerimi, banka şifremi falan sormuyor. Asla konum bilgimi edinmek istemiyor. Aptal ne de olsa, hiç bir şey öğrenmek istemiyor. Sadece "alo" diyor

5- Güvenlik. Virüs bulaşmaz, trojan girmez, bilgilerimi benden gizli birilerine göndermez, yanışlıkla patronuma mail çekmez, mahrem fotoğraflarımı Drive'a yüklemez. Beni sırtımdan bıçaklamaz. Seninki akıllı ama kurnazlık yapmaya kalkar! Benimki akılsız ama sadıktır

6- Hakiki sosyal ilişkiler. Ben merak ettiğim adamı arar "Napıyon başkan yaa" diye sorar, cevabımı alırım. Sen hala instagramdan like gönder! Ya da yemeğini yemek yerine facebook'a fotoğrafını göndermekle uğraş. Arkadaşlarınla dışarıya çıkmışsın ama "Curuj curuj" kucağındaki telefonu sıvazlayarak oyun oyna!

7- Hayalet mesaj! Akıllı telefon sahipleri gün içinde kaç kere "Mesaj geldi galiba" diyerek telefonlarını kontrol ediyor? Kaçında gerçekten mesaj gelmiş oluyor? Kaçında ortada mesaj falan yok!?

8- Gerçek akıl. Akıl insanda olur, bana lazım, telefonuma değil. Bir cihazın benim yerime düşünmesi henüz mümkün değil. Akıllı denen telefon sadece benden daha çok şeyi hatırlıyor hepsi bu! Hem aklımı kullanmam gereken yerlerde akıllı telefon kullanmam yasak! Neye yarar öyle akıl.

9- Grup. Aynı anda 84940 kişyi idare etmem gereken mesaj gruplarına falan üye değilim. 3 tane arkadaşım, 6 tane akrabamdan başka kimseyi idare etmem gerekmiyor. Birilerinden sadece dijitallejtirilmiş bir veri (foto, doküman falan) almam gerektiğinde herkes bana mail gönderebiliyor, ben de herkese ail gönderebiliyorum. Üstelik, bizimkisi gibi geri kalmış ülkeler için değilse bile profesyonel dünyada email en geçerli ileişim şekli, önemi azalmıyor; aksine artıyor. Grup senin aklını alıyor, benim akılsız ise bana grup indirimi yapıyor!

İlave okuma

28 Mart 2017

İnternet or it didn't happen?!

İnternete fotoğraflarını koymadım diye Aliya İzzetbegovic'in mezarında Fatiha okumadım mı?
İnternete fotoğraflarını koymadım diye dalgayla sürüklenen ufak çocuğu kurtarmadım mı (cennette dubleks yerim hazır kanka)
İnternete fotoğraflarını koymadım diye Malmsteen'in konserine gitmedim mi?
İnternete fotoğraflarını koymadım diye askerde 9'da9 isabetle atış yapmadım mı?
İnternete fotoğraflarını koymadım diye karda Doblo'yu zincirsiz kullanmadım mı?
İnternete fotoğraflarını koymadım diye 100 metre kelebeği 2 dakikada yüzmedim mi? (nerden baksan iyi derece)
İnternete fotoğraflarını koymadım diye bu hafta çimleri biçmedim mi?
İnternete fotoğraflarını koymadım diye Kimya 101 finalinden 100 almadım mı? (çan eğrisi mi? peehh!)

Sahi, interneti ne ara hacı annemin fotoğraf albümüne dönüştürmenin iyi bir fikir olduğuna karar verdik insanlar olarak?! O toplantıyı ne ara kaçırdım ben?

Bu zırvalığa ortak olmadığım için kusura bakmayın... Benim facebook/twitter sayfalarımda beklediğiniz yoğunluk yok diye de bana kızmayın... {Ki zaten instagramım hatta whatsapp'ım falan zaten hiç yok!}

Oh! İçimde kalmadı, söyledim! Rahatladım.

Şimdi kimyasal bileşimi değiştirmeden termal mukavemeti arttırılan metallerle ilgili makalelerime geri dönebilirim!

Evet, instagramım yok ama ResearchGate hesabım var, oradan haberleşelim...

28 Ocak 2017

DontReadMe.txt

Bilgisayarın masaüstünde bir txt dosyası var, her türlü günlük notumu ona yazıyorum. Tek bir txt için biraz fazla yazı var içinde. Daha önce de megabyte'lar büyüklüğünde txt dosyaları gördüm elbette ama gerçekten sadece, isminin çağrıştırdığı gibi "Not defteri" olarak kullanılan bir dosyanın o seviyelere yaklaşması hayli tuhaf. Üstelik öyle karman çorman bir hal de almış ki dosya; içindekileri bir uzman görse şizofreni tanısı koyar. Her şeyi, ama her şeyi aynı dosyaya yazmışım, bildiğiniz gibi değil: Darbeye adı karışanların ya da doğrudan dahil olanların isimlerinden alabalık marine etmek için kullanılacak baharat karışımlarına kadar :)

Şüpheli biçimde ölürsem delil aramak için o dosyaya bakmayın, delil bulamadığınız gibi akıl sağlınızı da kaybedebilirsiniz.

18 Ocak 2017

Hayır

El ele tutuştuk, anayasanın ikinci turunu oynuyoruz oyluyoruz

Hepimizin söyleyecek çok şeyi var. Ama üslubumuz pek bir gayriinsaniydi herhalde, söylemeyi bir türlü beceremedik. Dramatik söylevler, tiradlar çekerek konuşanların sözleri dinlendi, gönüllerde yankılandı ama aslında hakikate uyup uymadığı düşünülmedi. Yüreklerin içini titrettiği ölçüde kıymet buldular, olgulara karşılık gelmeleriyle değil.

Böyle olunca gerçeğin, haklının ve doğrunun önemi örselendi. Hepsi romantik heyecanlara, duygulu söylevlere trampa edildi. Bu takasın veren tarfının, takas karşılığında kazandığı takdiri, teveccühü ve itibarı güce tahvil etmesi, şurası bir gerçek ki, siyaset biliminin konusunun pek dışındadır. Bu kitlesel "nesne-özne uyuşmazlığı" sorununu incelemek için "bilişsel psikoloji" ya da "informatik" alanlarında disiplinlerarası çalışmalar yürütmek ve geniş halk kitlelerinin nasıl olup da bu oranda "idrak zaafiyeti" sorunu yaşadığını bilimsel olarak ortaya koymak gerekir.

Uzun lafın kısası, bacak ısırmalı, kürsü kırmalı, "ittat edip rahat etmeli" saçma sapan bir haftanın ardından, memleketin iktisadi, sınai, tedriasti ve hatta her türlü hayati faaliyetlerinin, milletler arası platformda hem "konvertiblite" hem de "kredibilite" anlamında onulmaz bir çöküşü tecrübe ettiği bir süreç yaşandı.

Ve henüz dip görülmedi! Daha da düşüyoruz. Önce kavramlarla eylemlerin uyumsuzluğu üzerinden idraki bir kuşatmaya uğramıştık, sonrasında kanaatlerimiz ve vicdanlarımız üzerinden tanklar ve savaş uçakları geçti. Son olarak da irademizi teslim ettiklerimiz, namuslarının bir parçası olarak korumaya ant içtikleri bu iradeyi gasp etmeye karar verdiler.

Görünüşe göre bunun sonu yok.

Hepimize geçmiş olsun. Sened-i İttifak'tan beri, epeyce yol da kat etmiştik halbuki...

Ne yapalım, buraya kadarmış...

14 Ocak 2017

Duyuru desem tam duyuru da değil, öyle bir şey işte

Ne yapacağımı bilmez durur halde, bir karar verip bir yöntem belirlemem gerektiği hissiyatıyla; ama doğru adıma karar verememiş olmanın sarsaklığıyla, düşe kalka ve adım saya saya yürümekten yorulduğumdan mı; yoksa varlık sebebi beni "düşersem kaldırmak" olan kılgısal bir kurumun tavır değiştirip "kalkarsam indirmek" odaklı yeni bir yöntemi benimsemiş olmasının sebep olduğu harabiyetten mi bilmem ama...

Yıldım, yeminle yıldım.

Üç basamaklı gövde ağırlıkları ve iki basamakları IQ'larıyla vasatlık esrikliğinde zafer naraları atan; bireysel kimliksizliğini temelsiz aidiyetlerle ikame etmeye çalışan; "evren hakikatı" karşısındaki kifayetsizliğini, dışavurumcu bir saldırganlıkla telafi edebildiği yanılgısı içindeki niteliksiz ama hayli nicelikli bu kuru kalabalığın, her türlü yetkinlikten azade olduğu için aslında hiç bir "iradi ehliyeti" olmaması gereken "siyasi kanaati"; salt sayısal çoğunlukla bir "zımni doğru" biçimine devşirilmeye çalıştıkça; olguların söylemlerle uyumsuz yapısını ifşa etme gayretinin beyhudeliği bir kez daha yüzüme çarpılıyor.

Yıldım demiş miydim?

Yılmak ne kelime!

Şu noktadan sonra ya kendimi ya sizi öldürmem gerekiyor. İşin her türlü akademik ve tatbiki yanı üzerine kafa patlatıp, cilt cilt kitap okuyup, meclis ve derneklere, şirket ve örgütlere girip çıkıp da bir arpa boyu yol kat edemedikten...

Ve bu yetersizliğin sebebinin, benim beceriksizliğimden değil de "kuru kalabalığın" yukarıda saydığım mahiyetindeki noksanlıklardan kaynaklandığını yaşayarak anladıktan sonra...

Bir de hakikatle "yalancı iklim" arasındaki makasın hızla açılmaya başladığı da aşikar bir hal alınca...

Ben bundan kelli size laf anlatmaktan vazgeçtim, vesselam.


Ne diyelim, kendinize kazdığınız çukura hepimizi düşürmeyi başardınız, helal olsun! Yalnız şu var, orada ilk yanacak olan da sizsiniz, ben yine kendimi korumanın bir yolunu bulurum...

Ama sakın, sakın iş işten geçtiğinde "yanıyorum, imdat!" diyerek bana gelmeyin. Bir tas su döküp de söndürmem ateşinizi... Ben "duman mı tütüyor" diye sorduğumda beni susturmayacaktınız. Şimdiden sonra, isteseniz de konuşmam!

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası