18 Nisan 2015

NBA Atmation Playoff 2015

Her sene ağzımın ucuna kadar getiriyorum da yazmıyorum. Bu sene yazayım bari dedim. Yazıyı dün gece yazdım, ancak bu saatte yayınlayabiliyorum. Bu saate kadar, olur ya ABD'ye "menhettın büyüklüğünde" bir gök taşı falan çarpmıştır... Yani gündemin gerisinde kalmış olabilirim. Gündemi yakalamaya çalışmak gerçekten zor iş, onu da anladım... Neyse, çok uzar bu laf, işte playoff değerlendirmem.

DOĞU
Doğudaki standartın düşüklüğün çok tatsız olmaya başladı. 2 ya da 3 takımın Batıyla rekabet edecek seviyede olup, diğer takımların "eh işte" ile başlayan ve "yav he he" ile biten bir skalada yer almaları ligin adaletsiz yönlerinden biri. Ve doğudan her sene yüzde ellinin altında bir çok takım playoff yaparken batıda hem takım mühendisliği hem organizasyon yeterliliği açısından daha üst seviyede olup, ayrıca yüzde elinin de epey üstündeki takımlar playoff yapamayınca insanın siniri bozuluyor. Ama işte doğuyu da değerlendirmek zorundayız.

Atlanta Hawks vs Brooklyn Nets
Jason Kidd'li NJN döneminden sonra, geçen sene yine Kidd'in koçluğu ve Pierce'ın liderliğinde bir dönüşüm geçiren Nets'e ısınır gibi olmuştum. Ama Nets şımarık bir çocuk gibi, bu dönüşümü elinin tersiyle itiverdi. Bogdanoviç haricinde, Nets'te heyecan duyulacak bir şey yok. Hawks ise, tam aksine, gerçi geçen seneden devam eden bir başarıyı takip ediyorlar ama, elinde 16 playoff takımının hepsine oranla daha mütevazi bir oyuncu grubu varken rekor sayılacak bir yüzdeyle buraya geldi. Ve Hawks'ta "gümbür gümbür bir yıldız" haricinde her şey var; çok yönlü rol oyuncuları, hızlı penetreciler, topu paylaşmayı seven kanat adamları, gelmiş geçmiş en iyi şutörlerden biri, hiç de tek yönlü olmayan pota altı oyuncuları... Hawks için belki de konferans finali bile yeterli bir seviye olmaz. Nets'e maç vermezler diyorum

Cleveland Cavaliers vs Boston Celtics
Cavs hakkında çok söylenecek şey yok. Ama Celtics ile ilgili de ne diyebiliriz ki? Lotarya için kurulmuş bir ekip tutup playoff yaptı. Üstelik takımın saha içinde de soyunma odasında da bench'te de bir "lideri" dahi yok. Her şey "kolej takımı" hüviyetiyle yapılıyor. Ve, yetmezmiş gibi, bu takım tüm yetersizliklere rağmen son saniyeye kadar, skor ne olursa olsun "allah ne verdiyse" oynayan adamlardan kurulu. Sürpriz yapmalarını beklemiyorum ama Cavs'ın ilk turda biraz fazla "terlemesine" sebep olacakları kesin.

Chicago Bulls vs Milwuakee Bucks
Tekrar Jason Kidd'den bahsetmeme gerek yok. Asıl bahsetmemiz gereken, bariz bir biçimde 2017 için kurulmuş Bucks'ın normal sezonda, özellikle allstar öncesi bir periyotta, ligin en iyi atletik takımı gibi görünmesi. Bunda Kidd'in katkısı ne kadardır, sinir bozucu derecede yetenekli genç oyuncularınınki ne kadardır, onu ölçecek konumda değilim. Ancak şu bir gerçek ki, bu haliyle çok sempatik bir takım olan Bucks'ı Tibadu'nun (çünkü bence bu biçimde yazılmalı) disiplinli Bulls'u karşısında izlemek çok keyifli olacak. Üstelik Bulls'ta kronikleşen Derick Rose sorununa Noah ve Gibson'ın da tam sağlıklı olmayacakları haberinin eklenmesiyle, son 4 sezondur revire hatta kevgire dönen Bulls'un bu turu geçse bile "ne pahasına" geçeceğini kestiremiyorum. Skor tahmin etmiyorum, iyi yönetilen bir takım olan Bulls'un Bucks'a üstün gelmesi gerektiğini düşünüyorum...

Toronto Raptors vs Washinton Wizards
İkisi de geçen senenin üstüne koyarak buraya gelen iki takım. Oyun olarak yer yer birbirilerine çok benzeseler de zaman zaman da belli kriterler anlamında çok çok farklılar. Ancak kesinlikle iki takım da yarı sahayı hızlı geçmeyi seven oyunculardan kurulu bir kadro yapısını benimsemiş ve bu karakteri de sahaya yansıtabilmiş durumdalar. Bu seride, sonucu belirleyecek olan iki takımın da sezon sonunu biraz "tık nefes" geçirmiş olmaları. Uzman olmayan bakış açıma göre son virajda Wizards daha çok zorlanan takımdı. Pierce'ın falan playoff ortamında ne yapacağı belli olmaz gerçi ama Euroleague seyircisini aratmayan bir kalabalığı her maçta stadyuma çeken Raptors'a biraz daha şans veriyorum.

BATI
Batıdaki takımların geleneksel üstünlüğü sadece ekonomik ya da organizasyonel becerileriyle değil, ayrıca bütün takımların playoff seviyesinde olsa da olmasa da birbirleriyle girdiği rekabet anlayışıyla da kazanılıyor bence. Örneğin 3 tane Houston takımı arasında bir "derbi" rekabeti var, Clippers yıllardır Lakers'ın gölgesinde kalmış olduğu için bir kendini ispat arayışında, Portland gibi büyük bir şehrin takımı NBA arenasındaki görece başarısız onyılların hesabını sorarken yeni/yeniden kurulan bir NO ve ben kendimi bileli bir "reboulding" halinde olan GSW... Doğrusu nefes kesen, ve normal sezonun sonunu da son maç gününe kadar nefes nefese izleten bir grup.

Golden State Warriors vs New Orleans Pelicans
Çocukluk kahramanlarımızdan Steve Kerr'ün GSW'ye geleceğini duyduğumda "televizyon şöhreti !!!!" diye üzülmüştüm ama öyle olmadı. GSW neredeyse NBA tarihine geçen bir sezon oynadı. Herkesi yenebilecekleri kesin. Özellikle de hedefi 2-3 sezon sonrası olan NO karşısında da zorlanmayacaklarını sanıyorum. Muazzam bir adam olan Anthony Mason'a "sana puanım dohuz kanka" diyor olsak da, istim üstündeki Step Cury "on üzerinden oniki" puanı hak ediyor. Çok çok 4-1

LA Clippers vs San Antonio Spurs
Kimse benim SA sempatimi eleştirmeye kalkmasın. Her sene "bu sefer olmayacak galiba" diyoruz ama her sene, yine de oluyor. SA bu sene de son virajı "gümbür gümbür" dönerek, şampiyonluk favorisi olarak playoffa geldi. Geçen seneye göre daha iyi değiller ama çok önemli bir avantajları var, Clippers da aynı durumda. Crawford haricinde bench'i adeta" boş" olan LAC'ın, playoff ortamında Popovich gibi bir rotasyon dehasına sadece as oyuncularının birebirde ağır basmasıyla nereye kadar direneceğini kestirmek güç. Bir de "Kız olsam Duncan'a verirdim" gerçeğinden hareketle, 4-3 SA diyorum.

Memphis Grizlies vs Portland Trail Blazers
Yaklaşık 3 sezondur üst üste performaslarını arttırarak giden ve farklı oyun yapıları gösteriyor olsalar da kağıt üzerinde denge mücadelesi sergileyecek iki takımın karşı karşıya geleceğine şüphe yok. Yalnız Portland'da ne yazık ki can sıkıcı sakatlıklar playoff öncesi moralleri düşürdü. Şansına Memphis de hiç olmadığı kadar formda ve yaşadıkları sakatlık problemleri rotasyonu derinden sarsacak ve takımı çözümsüz bırakacak kadar ağır değil. Lillard'ın hem bireysel performansı hem de Aldrige ile olan uyumu, son dönemde NBA'de en çok heyecan duyduğum şeylerdendi. Ancak, ne yazık ki, eksik kadronun performansının Memphis'i elemeye yetmeyeceğini düşünüyorum. 4-2 Memphis

Houston Rockets vs Dallas Mavericks
NBA'in, aynı anda hem en sempatik hem de en antipatik olmayı başarabilen iki takımı! Son 15 senede Mavericks, aynı yapı üzerine usul usul inşaa ettiği contender takımı bu sene de playoff'a sokmayı başardı. Ve başlarında, kariyerini seven hiç bir koçun, playoffta rakip olarak görmek istemeyecekleri bir Carlisle var. Yalnız Mavs ile ilgili ilginç bir detay, Rajon Rondo aşısının hiç tutmamış olması. Bırakın "bekleneni veremedi" demeyi, takıma zarar bile verdiği kanaatindeyim. Rondo biraz keskin sirke gibi, Carlisle ile yaşadıkları tatsızlıklar konstantrasyonunu olumsuz etkiledi. Yine de daha rahat bir takıma takas olabilmek için, belki hala "yıkılmadım ayaktayım" mesajı vermek isteyebilir. Ama ne yazık ki karşısında Harden var! Ve, ne adam ama!!! OKC'deyken de çok iyi bir katkı yaptığını ve kesinlikle "Big 3" oluşturduklarını düşünüyordum. Ama Rockets'da adeta tek başına "Big3" oldu! Bütün rakip PG'leri "bakkala göndermeyi" başarabilmiş bir adamdan bahsediyoruz. Ve bunu yaparken 82 maçın tamamında oynayıp 25 ppg'lik bir performans gösterdi. Yetmezmiş gibi, Rockets'ın bu sezonki takasları da takıma "cuk" diye oturdu. Dirk-fan'lardan olsam da, sağduyum bu tur için Rockets'ı işaret ediyor ama Carlisle etkisini hesaba katarsak skoru tahmine yanaşmışyorum :)

Benim eyyorlamamlan bu kadar, herkese iyi seyirler...

15 Nisan 2015

O da kendisine dikkat etseymiş canıııım!


O gün cehenneme "doldun mu" deriz. O ise "daha yok mu" der.
Kaf suresi 50.30

İnsanın mayasına, itikatımca topraktan geldiğimiz için, çokça toprak kurdu karıştığına ikna oluşumun üzerinden epey bir vakit geçti.

İtiraf etmekte yine de beis görmüyorum, toprak kurdu vicdanlarınız beni hala şaşırtabiliyor.

Beşer şaşar, elbette kimsenin hatasız ve lekesiz olmasını beklemiyorum; kendimi de günahlardan azade ilan etmiyorum. Yine de hataları ağırlıklarına göre sıralayacak olsak, bazı hataların bin tanesi bile bir sevaba kara çalmazken, bazı günahların telafisi mümkün olmayacak mahiyettedir.

Yine itikatım o yöndedir ki, sözü edilen ağır günahlardan arınıp yıkanmamız için cehennem diye bir "kurum" inşaa edilmiştir. Ne yazık ki dünyada geçirdiğim kısa ömür, cehennemin doymak bilmez bir açlıkla yaradılmış olmasını gerekli görmeme sebep oldu. Ne yazık, ne yazık, ne yazık, ama işte beşeriyet; ahvaliniz de bu!

Yukarıda da değindiğim gibi, kendimi de günahsız saymıyorum. Bununla birlikte "Sizin vicdanınız, sizin ahvaliniz" diyerek bazı günahlarla arama mesafe koymakta da sakınca görmüyorum. En çok yaralandığım günahların başına da sarsılmaz önyargıyı ve sabit fikirli kibiri koyuyorum, müsadenizle...

Nereden geldik buraya?

Şuradan: Dün sabah, Nuran Dutlu cinayetinin katl zanlısı olduğu iddia edilen iki kişinin yakalandığı haberini duydum annemden. Nuran Dutlu'nun adını duymamış olabilirsiniz. Çok normal. Kısaca ve kendi bakış açımdan durumu özetleyim.

Nuran Dutlu, kısa bir süre önce, tam da Özgecan Arslan cinayetinden 2-3 gün kadar önce öldürüldü. Yaşı Özgecan'a yakındı. Özgecan'a benzer biçimde, vücudunda işkence ve tecavüz izleri tespit edildi. Yine Özgecan'ın durumundaki gibi, kimlik tesptini zorlaştırmak adına elleri kesilmiş, vücuduysa ormanlık araziye terkedilmiş halde bulundu. Koluna yaptığı dövme sayesinde teşhis edilene kadar, yani yaklaşık 24 saat kadar, Türkiye can kulağıyla bu olaydan gelen havadisleri bekledi.

İlk gelen havadis şu oldu: Nuran Dutlu, evlilik dışı bir çocuğu olan ve bir gece kulübünde konsomatris benzeri bir işte çalışan bir kızcağızdı.

Bu havadise Türkiye'nin tepkisiyse şu oldu: "Su testisi su yolunda kırılır..." (!!!)

Hiç kimse, annesinin Nuran'ın peşinden yıllarca koşturmasını, bir dedektif gibi iz sürerek kızını bu dünyadan uzak tutmaya çalışmasını konuşmadı. 21 yaşında bir kızın 4 yaşında bir çocuğu olmasının anlamını düşünmeye çalışmadı. 16 yaşında, lise öğrencisi olması gereken bir zamanda, başına ne iş gelip de hamile kaldığını tahmine yanaşmadı. Her türlü olumsuzluğa rağmen çocuğunu doğurduğunu, 4 sene boyunca annesinden yardım alarak ona bakmaya çalıştığını idrak edemedi. Tüm çabalara rağmen yine de gece kulübünde çalışmaya mecbur kalmasına sebep olan şartları ve ekonomik durumu sorgulamadı.

Şunları da düşünmedi Türkiye'nin vicdanı: Nuran'ı öldürdüğü iddia edilenlerin sayısız suçtan arandığını... Daha önce de benzeri bir cinayete karıştıklarını... Daha önceki olaylarındaki gibi, Nuran'ı da önce "Sana iş kuracağız, bu hayattan kurtaracağız" diye kandırarak parasını aldıklarını... Sonra kredi kartlarını gasp edip PİN numaralarını söyletmek için işkence ettiklerini... Sonunda da öldürmekle kalmayıp bir de ellerini kestiklerini...

Nuran genç bir kadınken arkasında bir çocuk bırakarak öldü.

Suçlu: Su testisi!

Rahmetli Nuran bir cinayet kurbanı olarak görülmedi.

Çünkü bu ülkenin vicdanının üstünde dev bir su testisi vardı.

O su testisi bir kez kırılmaya görsün, akan suyun yerine konmasına kimsenin gücü yetmezdi! Kıranın, taş atanın, testiyi düşecek biçimde o vicdanın üstüne yerleştirenlerin hiç kabahati yoktu.

Su döküldü mü? Vay şerefsiz testi vay!

Nuran hemen unutuldu. Çünkü testisi kırılmıştı. Talihsizliğimize bakın ki 2-3 gün sonra, memleketin başka yerinde, bambaşka şartlarda yaşayan bir kızcağız daha zorbaca öldürüldü. Ona medyada biraz daha çok sahip çıkıldığını gördük, hakkını yemeyelim.

Ama yine de, oralarda da bir "su testisi" denemesi oldu. Birileri Özgecan için de benzeri yorumlar yapmayı denedi. O denemelerinden beri kendilerinden pek haber alınmıyor. Ama Özgecan da kendi testisinden payını aldı.

Onun mezarını "öyle giyinmeseymiş" (!!!) ile başlayan ve "aleviymiş galiba" (!!!!!!!!!!) ile noktalanan bir testinin suyu ıslattı.

Nuran'dan da Özgecan'dan da, birer fatihayı esirgeyip, geride kalan sevenlerinin başına testi fırlatma yarışına girenlerse kendi yaşamlarına devam ediyorlar.

Ne kadar kara çalınırsa çalınsın kir tutmayan tuhaf vicdanları, hep farklı makama uysa da itibarından hiç bir şey yitirmeyen tuhaf musikileri, yolsuzluklarıyla bile iktidarlarını pekiştirmeyi başaran tuhaf muktedirleriyle çepeçevre kuşatılmış yaşamlarına devam ediyorlar.

Nuran'a ve Nuran gibilere testi fırlata fırlata yaşamaya devam ediyorlar. Ve yine de kalkıp, bizi vicdansız/namussuz/imansız/itikatsiz olmakla itham ediyorlar.

Şimdi, size soruyorum: Ben bu günahlarla arama mesafe koymuş sayılmaz mıyım? Kur'an hakkı için söyleyin, toprak kurdu hangimize bulaşmış?

Notlar:
[1] Yazının görselini başka bir blogdan aldım, isterseniz o blog sayfasına da bir göz atın.

03 Nisan 2015

Seçim var: Önümüze bakabilmek adına sorular - 1

Soru: Oy vermek hak mıdır yoksa ödev mi?
Cevap: Anayasaya bakılacak olursa her ikisi de... Ancak bizim siyasi mantığımız her ikisi de olamayacağını söylüyor. Öte yandan, örneğin, askerlik hizmeti de hem hak hem ödev olarak tanımlanıyor... Onu da aklımız almıyor. Yalnız şunun tahlilini yapalım; seçmenin oy vermek gibi bir ödevi varsa bile, bu zorunlulukla oy pusulasındaki seçeneklerden ibaret görülmemelidir. Oy pusulasında siyasi görüşlerinin karşılığını bulamayan seçmenin, ödev bilinciyle sandığa girmesi ve kerhen oy kullanması biçiminde bir ödev, “oy verme” davranışının zorunlu bir parçası olarak tanımlanamaz. Bu yüzden, kanımca, siyasi görüşlerinin temsil edilmesine müsade etmeyen bir sistem içindeki seçmen için, oy verme davranışı -- en azından vicdanen -- ödev olmaktan çıkar.

Soru: Sandığa gitmezsek, cezası var mı yani?
Cevap: Doğrusu var ancak ben uygulandığının örneğine rastlamadım. Oy pusulasına “Riks budur” falan yazmanın cezası yok ama sırf neşesine sandığa gitmektense bir yaz pazarınızı evde geçirmeyi tercih etmek size kalmış. Ceza konusundaysa, şunu söyleyebilirim en fazla: Muktesebat! (Güzel espri, şimdi Allah için)

Soru: Oy vermek caiz mi?
Cevap: Siyasi yetkinin devri için oylama yapmak aslında fıkhen yanlış değil. Yalnız seçimle “reyis, başkan, amil, amir, şerif ya da melik” seçmeye kalkarsanız, unutmayın ki bu sıfatların hepsini Kur’an Allah’a layık olarak görmüştür. Zaten buyüzden parlementer sistemde halk mebus=vekil tayin eder, o vekiller arasında bir baş (=başvekil) ya da başkan (reyisicumhur) seçilir. Vekiller dışındakileri halka seçtirmenin, vicdanen, çok da matah bir şey olmadığı kanaatindeyiz.

Soru: Verdiğimiz oylar öbür tarafta kovalamasın bizi?
Cevap: Adnan Hoca’ya öykünen bir cevap olacak belki ama, fıkhen “Doğrusunu Yüce Allah bilir, inşaallah” demekten başka elimizden bir şey gelmez J

Soru: Türkiye’de seçimler adil mi?

Cevap: Kesinlikle hayır. Üstelik adaletsizlik de sistemik! Yani “adil olmamak” adına kurulmuş bir seçim sistemi yürürlükte! Bu adaletsizliklerin, kamuoyu tarafından en iyi bilineni “seçim barajı” uygulaması. Ancak bu uygulamanın bile merkezi otoritenin nicel ve nitel yapısını kuvvetlendirme faktörü olarak bir karşılığı var. Ancak bize göre, sistemin en temel sorunu, seçmenlerin aday belirlenmesinde ya da politika oluşturulmasında etkili olmasının imkanına yer verecek en ufak bir düzenleme bile yapılmamış olması. Örneğin, Türkiye-Suriye ilişkileri konusunda ülkemizin izlediği politikayla ilgili tercihini göstermek isteyen seçmenin, bu tercihi sandığa yansıtmak için takip edebileceği hiç bir mekanizma yok. Genel seçimlerde de yerel seçimlerde de, kimi zaman kimi zaman blok halde belli siyasi partilere oy veriliyor ancak verilen oyun seçmenin siyasi görüşünü yansıtmasının garantisi yok. Propoganda çalışmalarında, Suriye konusunda seçmene güven veren açıklamalarda bulunan bir adayın partisine oy verdiğinizde, hele de söz konusu aday listenin alt basamaklarındaysa, desteklemek istediğiniz adayın seçileceğini garanti edemediğiniz gibi, seçilmesi durumunda bu görüşlerin mecliste dile getirilmesini de sağlayamazsınız. Bu yüzden, aslında seçimler, sadece ülkemiz özelinde değil, sistemik adaletsizliğin işler olduğu bütün ülkelerde, siyasi veri ya da gösterge olarak çok da nitelikli bir veri olarak kabul edilecek mahiyette ve hüviyyette değildir, siyaset bilimciler için.

...devam edecek...

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası