16 Ekim 2016

Bu yıl günü gününe çalışıcam

Semih Cumhuriyeti Cumhurbaşbakanı Semih ve Hayat Felsefesi

Sosyal medyada aktif olmadığımdan sık sık bahsediyorum. Blog da eskisi kadar aktif değil. Ciddi ciddi blogger'ı terk etmek ve yıllardır ekleme yapmadığım Wordpress'e dönmek gibi bir niyetim var.

Bence insan çok önemsiz bir varlık. "Yapabildiklerimiz" yanında "mevcudiyetimiz" çok küçük kalıyor. Var olmadan varolmanın yolunu bulmak, belki de filozofların en büyük düşü... Başarmaya yaklaştığımı ya da bir çözüm yolu önerebileceğimi sanmıyorum. Ama kendimce bir yöntemim var; dikkat çekmemek.

Hayatın her alanında, "radarın altında" olmam gerektiğine inanıyorum. Sadece "sokaktaki adam" ya da "sıradan vatandaş" olarak değil üstelik, felsefeci, mühendis, siyaset bilimci, gazeteci ve yazar olarak da... "Radarın altından uçan bir yazar" olmam gerektiğine inanıyorum.

Ama, tarih boyunca yazıya ve yazmaya hiç önem vermediğimiz halde, son yıllarda bir "yazı pornosu" başladığından ve her porno gibi bu pornonun da en yoğun dağıtldığı ortam internet olduğundan, en azından internet ortamında radarın altında kalmam olası görünmüyor.

Durum bu olduğu halde, onu kısmetim olarak görüp kabullenmekte acele ettiğimi itiraf etmem gerek. Dikkat çekmediğim doğru ama, bakmak isteyen bir göz için yeterince fazla ayak izi bırakıyordum arkamda. Gerçi ayak izlerimi, hem de bile isteye bıraktığım zamanlarda her şey pek bir temizdi. Facebook'un ilk zamanlarını hatırlayın, "thefacebook.com" olduğu zamanları... O zaman arkanızda iz bırakmanın sorun oluşturmadığı çok belliydi. Şimdi öyle mi?

Sen de naziymişsin haydeger, senin de varlık ve hiçliğin yalanmış...

İnternette fazla şey paylaşıyoruz. Paylaşayı bu kadar seviyorsak, neden talihimizi değil de son yurt dışı tatilimizi paylaşmayı tercih ediyoruz? "Sosyal medya ve psikoloji" konulu ahkam kesecek değilim. İsteyenler için bir kaç "okuma ödevi" linki eklerim gerçi, konumuz o değil...

Facebook'a bakın, Twitter'a bakın... Benim hesabım yok ama Instagram'ın ya da diğer sosyal medya ortamlarının da durumunun farkındayım. Eğlence için fotoğraf paylaşanlar, evet var... Ama durum 2008'dekine azıcık bile benzemiyor ki!

İletişimin gücünü darbe akşamı gördük. Özgür basın ve internetin darbeyi engellemeye ne kadar yardımcı olduğunu yaşadık. Buna rağmen, iki hafta geçmeden biberli menemen fotoğrafına geri döndük. Bu muydu çıkaracağımız ders.

Evet, yazdıklarıma ulaşmanızı sağlamak için sosyal medyayı kullanmam, hem de iyi kullanmam gerekiyor. Ama söyleyin bana, bu kadar menemen fotoğrafı arasında, yazdıklarımın ne şansı var ki?! Ve sadece benim yazdıklarımın da değil üstelik. Sosyal medyada değilseniz dünya üzerine bir yer teşkil etmiyor gibisiniz. Evet. Ama sosyal medyanın bu halinde, yaptıklarınızı yapmaya devam ederek bir yer kazanmanızın değeri var mı?

"Yer yüzündeki iletişimi topyekün değiştirecek" dediğimiz internet, bunu gerçekten başardı mı? Sosyal medya, ana-akım medyanın yerini aldı mı?

Görünen, ne yazık ki öyle olmadığı... İnternet ve gelişen bilişim teknolojileri, iletişimin sadece biçimlerini değiştirdi, ya da sathını genişletti. Nicelik olarak yaşanan büyümenin nitelikteki yansımasını izleyebileceğimiz bir ölçeğin varlığından söz etmek mümkün değil.

Eskiden ev kadınları peçetelere yazdıkları yemek tariflerini paylaşırlardı, şimdi onun yerini yemek blog'ları aldı.

Kötü bir şey mi? Hiç de öyle değil, yanlış anlamayın. Blog okuyarak yapmayı öğrendiğim yemekler (egzotik ya da füzyon değil, bildiğin zeytinyağlı ev yemeği) için internette minnettarım.

Ama bu değişiklik, iletişimin içeriğini değil sadece arayüzünü değiştirdi. Evet, bugün email'siz, SMS'siz, hata SKype'sız, FaceTime'sız ve elbette Whatsapp'sız bir dünya düşünemiyoruz. Ama arkamızda bıraktığımız ayak izlerimiz de nihayetinde biberli menemen fotoğrafı olmaktan öteye gidemiyor.

Bunun ne kötülüğü var? Yok gibi görünebilir. Ama işin felsefi sorun olduğu nokta şurası:

İnsanı, bildiğimiz evrendeki en sıradışı varlık yapan akli ve manevi haseltlerinin tabii neticesi kendini bilimde, teknolojide, sanatta ve siyasette gösterir. İnsanın diğer canlılardan ayrılan yanı, sadece varlığının sınırlarının değil, kendi varlığı dışındaki başkaca bir varlığın sınırlarını da değiştirebilmsidir.

İnsanın alemtifarikası kültürdür ve kültür yukarda saydığımız bilim, teknik, sanat ve siyasetten ibarettir. İnsanı insan yapan bunlardır. Ve insanın varlığını kabul edilebilir kılan da budur! Yoksa insan hayli verimsiz bir varlıktır.

Uygarlığımızı, bu ele avuca sığmaz ve müphem kültürümüz etrafında öyle öngörülemez biçimde değiştiriyoruz ki, içinde yaşadığımız gerçeklik koşulunun en önemli öğesi olan "fiziksel dünyamıza" verdiğimiz zararı ancak yeni yeni fark edebilmeye başladık. Ve insanlığın büyük çoğunluğu da henüz bu aydınlanma seviyesine bile erişemedi.

Öte yandan kültürümüz kontrolden öylesine zaptedilmez biçimde çıkmış durumda ki, kültürü yaşatmak için dünyadan aldığımızı aynı verimlilikte geri koyamıyoruz.

Kültürü yaşatmak için dünyayı öldürüyoruz. Kötü bir ticaret. Bizi farklı kılan yanımızı cilalayabilmek için bizi var kılan yanımızı feda ediyorruz. Pek de iyi bir strateji gibi gelmiyor kulağa öyle değil mi? Çünkü berbat bir strateji.

Instagram or it didn't hapen... Or did it?!

Bu stratejinin sonunda, kültürümüzün (şimdilik) en parlak öğesi olarak ürettiğimiz internet denen bu tuhaf mahlukuysa biberli menemen için kullanıyoruz... Oysa radarın altında, çoooooook altında kalmamız gerekir. Yapabildiklerimizin mevcudiyetimizi aşmaması gerekiyor. Varolmanın var olmaktan daha önemli olduğu yanılgısı içindeyiz.

21. yüzyılda "var olmak facebook'ta olmaktır" halini aldık. Oysa biz fiziksel dünyada var olduğumuz halimizden başka bir biçimde "facebook'ta" varolamayız. Görüntüdekinin nitelikleri görüntüye aittir, ancak unuttuğumuz şu ki "görünüş" de kendisi varlığın bir özniteliği olabilir ancak.

Facebook'taki fotoğraflarda "çok eğleniyormuş gibi görünmemiz" gerçek hayatımızda da çok eğlendiğimiz anlamına gelmez. Facebook'taki görüntü, gerçek görünüşümüzün bir ikamesi olamaz. İnsanlar olarak bu zahiri görünüşün altında ezilmemeli, görünüşün yücelip kendi zaferini ilan ettiği bu çılgınca zamanda ona direnmeli, bilinçli bir şekilde dalgaların alçalmasını beklemeli ve radarın altında kalmalıyız.

Oysa hakikat şu ki; 2070 yılına geldiğimizde 1 günde internete yüklenen fotoğraf ve videoların dosya büyüklüğü, bütün internetteki veri miktarını ikiye katlayacak kadar çok olacak!

Görüntünün zaferine karşı, görünmeyenlerin tarafında olmak adına, atmamız gereken çok adım, yapmamız gereken çok iş var.

09 Ekim 2016

Keep Calm And Deactivate Your Facebook Page

Bazen herkes facebook'tan soğur... Birilerinin Guy Fawkes olup facebook'a savaş açması gerektiğini düşünmeye başladığınız zamanlar da olabilir bazen... Hani olur ya bazen, şarkı biter aniden!?

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası