28 Mart 2013

Gündemden ne kaldı ki dünden?




Benimki gibi, sık güncellenmeyen blog’ların ortak özelliği: Yazarlarının şu ya da bu şekilde “Yahs ne zamandır yazmıyorum ama aklıma bişiy gelmiyo, öptm kib bye” temasının çok da uzağına düşmeyen zihin tembelliği blogpostları yazmalarıdır. Toyluğumda ben de bunlardan yazdım çok. Bir süre sonra blogdaki postların çoğunluğu bu tembellik yazıları haline gelir.

Bir blogger neden yazacak konu bulamaz? Üç temel cevabımız var. İlki, yazarların önünde sonunda tıkanmasıdır. Bu konuda eğlenceli bazı postlar yazmıştım (O yazıları da, bu yazıyla birlikte yazar tıkanması etiketinin altına kaydediyorum, bu vesileyle yeni bir etiketimiz daha oldu). Doğrusu sık rastlanan bir fenomen olsa da aslında yazar tıkanması bir meslek hastalığı değil, editörleri oyalamak için icat edilmiş hayli sofistike bir palavradır bence.


İkinci cevabımız, bloggerların önemli kısmının profesyonel ya da yarı-profesyonel yazarlar olmamasıdır. Bu bahaneden kendimi kurtaramam; çünkü ben, evet bu aralar yazarlık işim yok ama, yazarım! Ancak tembel yazarların çoğunun, arkadaşlarıyla düşüncelerini paylaşmak maksadıyla bloga heves etmiş, ilköğretimdeki “cümlenin öğeleri” dersinin hakkını vermekten başka yazarlıkla başı hoş olmayan (ve olması da gerekmeyen) insanlar olduklarını göreceksiniz. Sanırım üç bahanenin en temizi ve en geçerlisi bu.


Üçüncü cevap ise şu olacak: Yazacak konuların giderek vasatlaşması. Vasatlık ortak paydasında kıvanıyoruz, evet ama bu kendi kabahatimiz değil mi yoksa?



Liyakat kriterleri edimsellikten varoluşsallığa doğru çekiliyor kültürümüzde: İnsanlar yapıp ettikleri ve becerebildikleriyle değil, cemiyet hayatındaki itibarlı konumlu kişilerle olan ilişkileri nispetinde yaşıyorlar. Eski tarikat düzenindeki gibi… Bir şeyhe biat edenler o şeyhin mahiyetine girerdi. Günümüzde şeyhler bitti, onların yerini toplumsal etiketler aldı. Falancı-filancı olmanın cemiyette revaçta olmak için fayda sağlaması, sürekli devinim halinde olması gereken kültür ortamımızı durağanlaştırdı. Bunun sonucu olarak yazılarımıza konu olabilecek her türlü hadise yavanlaştı, vasatlaştı.

Türkiye gibi, gündemin 2,5 günde değişip unutulduğu bir ülkede, bir de alt-kültür, alternatif gündem meseleleri hakkında yazan bir bloggersanız, kaçınılmaz olarak yazmaktan aldığınız keyfin azaldığını hissedecek ve keyif almadıkça yazmaya daha az zaman ayırır olacaksınız.


Yazılı blogların çaptan düşmesinin altında, videoblogların (kısaca vlog) yaygınlaşması ve blog olarak çoğunlukla Twitter gibi sosyal imleme hizmetlerinin kullanılması da var. Ancak ilgilerimiz ve zihinsel etkinliğimiz o kadar çabuk ve o kadar hızlı olarak yeni nesnelere maruz bırakılıyor ki, bir konu üzerinde uzun uzun düşünüp blog yazmak yerine, duvar yazısı ya da miting sloganı şeklinde twitler yazmak daha cazip geliyor.


Oysa ben, twitterda bir konu üzerindeki düşüncemi ancak 4-5 twite sığdırabiliyorum. Bunun için sanırım bana blog da twitter da haram, ne dersiniz?

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası