24 Eylül 2007

Haftanın Oyunu: Company Of Heroes: Opposing Fronts

bu hafta içinde, relic'in company of heroes genişleme paketi opposing fronts satışa çıkıyor. hepimiz mutlu muyuz? ben çok mutluyum doğrusu. henüz coh'ta fazla bir ilerleme kaydedemedim ama, of'nin çıkmasıyla birlikte biraz yol alacağımı umuyorum.



yukarıdaki video sizi tatmin etmediyse eğer, bir an önce torrent arama motorlarına koşunuz... zira blogdan torrent linki vermem durumunda google amca beni cızz yapabilir. yapmaz diye rahat davranmamak lazım.

relic / thq / company of heroes / opposing fronts (2007)
reyting:
 4/5 

20 Eylül 2007

12 Dev adam dedik, laf yarıda kalmasın...

Önceki yazıda başlık olarak kullanınca okuyucum kıllanmasın, 12 dev adam dedim ama doğrusu ne yüzümüzü bir türlü güldüremeyen genç arkadaşlarımızı ne de kenar yönetiminde federasyona çok fazla da yüklenmek istemedim kimseye. Neden öyle olduğunu bilmiyordum, neden yüklenmek istemediğimi anlayamıyordum... Kendilerinden şampuan beklediğimiz adamlar bize sabun köpüğü bile veremeyince çok kızmam, köpürmem gerekirdi halbuki.

Olay, netivede yada klasmanda (yada istatistikte) bitmiyor ne yazık ki... Türkiye takımı, turnuva boyunca Litvanya'nın bir maçta yaptığı kadar asist yaptı ancak. 7de1 yani. Pekiyi, o takımdan Saruman'ı (Jasikevicius) çıkarınca ne oluyor... Ne olacağını söyleyeyim, bizim takım yeniyor onları... Geçen sene Japonya'da yendiğimiz gibi. Saruman olmadan olmuyor demek ki. Bu işler böyle.

Yani olay neticede değil, oynanan oyunda. Bilgisayar oyunları çıktıtan sonra herkes bir süper insan oldu ki, aman aman diyeyim ben. NBA 2007'de ters smaç basan herkes, Tanyeviç'e ana avrat gitmeye başladı. Hayatlarında tek basketbol antremanı izlememiş adamlar... Bir insaf edin.

Habertürk'teki yayında Murat Didin ve Mehmet Baturalp, Tanyeviç'i eleştirirken ne kadar üsluplarına dikkat ediyorlar... Bir de gazetelerdeki spor yazarları... Amanın diye kalıyorum. Amanın.

Bu durumda, acaba aşağıda benim saydırdığım Emre dorğusunu mu yapıyor o kol hareketiyle... Kendimizi önce el aynasında görmeden neden dev aynasına çıktığımızın cevabını bulursam Emre ikilemini de çözerim diye düşünüyorum. Ne mi demek istiyorum.

Almanya ve Slovenya mağlubiyetlerinin ardından öyle büyük bir çöküş yaşadı ki Türkiye Basketbolu, bunu da öyle bir hezeyan ve utanç içinde ifade etti ki, sağda solda tevede gazetede, vaziyete hasbelkader şahit olan meselâ kimi Kanadalılar merakla yanındakilere sormuş olabilirler mi, Türkiye'nin basketbolda hangi yıl Dünya şampiyonu olduğunu, yahut Olimpiyat ikincisi?.. Miami Beach'te uydudan kanalları zaplarken şans eseri bir İspanya 2007 programına denk gelip mola veren basketbolsever bir Hispanik ABD vatandaşı, ola ki Türkiye Milli Takımı yöneticilerinin, oyuncularının ve basketbol gazetecilerinin demeçlerinden fırlamaca derlenmiş üç dakikalık bir potpuriyi dinlediğinde, merak edebilir mi Türkiye'nin kaç senedir Avrupa Basketbol Şampiyonası finallerine katılmakta olduğunu, şu ana dek gibi parlak sonuçlar aldığını? Bir an durmaz mı insan; bu dövünen hangi şampiyon?

Batuğ Evcimen -- batug.com
http://www.batug.com/evcimen110907.htm

Böyle başa böyle tarak! Basketbol severlerin Batuğ abisi, durumu çok güzel anlatmış diye düşünüyorum. Kendisinden önce 3 adam sakatlanmasa All-Star'a gidemeyecek, o şartlarda gittiği maçta bile en çok 5 dakika bir süre alan Mehmet'i "ulu Memo" reklamlarında oynattın. Sürekli Nowitzki'yle karşılaştırıp durduğun Hidayet, bir Bentley araba aldı diye çocuğu görgüsüz ayı ettin. Ne olacaktı ki bu takımın alacağı derece o vakit. "Gara gaşına gurban olam İbraam, at şu karpuzları da şampuan olam" diye turnuva mı olur? "Kurban olam ayına yıldızına" diye milliyetçilik nasıl olursa, o kadar olur.

Kötü örneklerle o kadar beynimiz sulandı ki... Bir şey olması gerektiği gibi işleyince yadırgıar olduk. Cumhurbaşkanı Sezer'in makam aracı kırmızıda durduğunda, Sezer ve eşi Ankara Real markette sıraya girip beklediğinde olay oldu... Abdullah Gül köşk'e çıkar çıkmaz gazatelerde tartışma başladı: "Gül, kırmızı ışıkta duracak mı?"

Geçen hafta sanırım BJK'nin bir golü yenmiş... Buz gibi golü vermemişler... Ben hakemden daha iyi bilmem tabi, hele pozisyonu da hiç görmedim ama, saniyede karar vermek durumunda olan hakem hata da yapabilir, lafım olmaz. Rakip takımın teknik direktörü Aykut da "pozisyon goldü" deyince bizim spor medyası bu açıklamayı "Aykut'tan fair-play dersi" diye verdi...

Fair-play, adı üstünde, dürüst oyun demek. Yani oyun içinde olan şeyin adı olur fair-play. Basın toplasında olan şeye olsa olsa "dobra" denir, fair-play denmez. Aykut hoca, maç içinde yan hakeme gidip, "ben gördüm gol oldu" dese, o zaman fair-play olur; ama sorarım size bu ülkede hangi gazeteci Aykut hocanın arkasında durur da Aykut hoca takımdan kovulmaz... Çünkü, işsiz kalmamak, aç kalmamak için, kimse Aykut'a bir daha iş vermez, iki kere iki dört! Bir tek gazeteci hesap sorar mı o zaman, "Türk futbolunun en centilmen isimlerinden birinin dünyaya örnek olacak fair-play davranışı cezalandırılmamalı" diye? Türkiye'de hem de...

Fair-Play görmek isteyen, hemen alttaki haberdeki youtube videosunu iyice izlesinler...

Bu arada... Emre'nin kolu da, gerekçesi ne olursa olsun, kabul edilebilir bir davranış değildir. Herkes adaletini kendisi mi araycak bu ülkede? Hem de yeni bir anayasa hazırlanırken... Ama, biz ulusça, yasalılık nedir, anayasa düşüncesi ne demektir gibi soruları sormadık, cevaplar vermedik ki.Bundan değil mi başbakan'ın, anayasa taslağını eleştiren rektörlere "rektörler işlerine baksın" demesi... Rektör'ün işi okul kooperatif ihalesi yapmak çünkü... Tövbeler olsun!!!

Fair-Play dersine uyanamayanlar vs. 12 Dev Adam

Bizim milli takım, İspanya'da "sıfır çekti" ya, herkes ağzından köpük saça saça birilerine sövüyor.

Ülkemiz spor yönetiminde (basketbol takımının teknik yöneticilerini de kast ediyorum elbette ama daha çok idari anlamda spor yönetiminde...) durumun analizi yapıldı mı acaba bizimkiler sıfır çektikten sonra...

Aklıma gelmişken bu "sıfır çekme" tabirine de itirazım var; elbette başarının en belirgin ölçütü galibiyet / mağlubiyet oranı ama bu oranı veri kabul edip başarısızlığı utanç kaynağı olarak görme ve gösterme takıntısının çok derinlerde yatan bazı psikolojik sorunlara işaret ettiğini sanıyorum.

Bakın sadece kaybetmeye verdiğimiz "utanç" tepkisiyle değil; kazanmaya verdiğimiz "karakterimizi temize çekme" tepkisiyle de bu psikolojik sorunu ele veriyormuşuz gibi geliyor bana...

Hatırlayalım; basına göre geçen yıl Japonya'da "destan yazmıştık." Nasıl destansa o, 5 galibiyet 6 mağlubiyet...

Ama durum buydu, geçen seneki takım kaybederken bile, ortada keyif veren bir mücadele vardı, uğraşa didine kaybediyordu takım... Sonuç olarak ne yaptık; o performansı analiz etmek yerine "Şehit analarına armağan ettik."

Kazanma ve kaybetmenin ruhumuzun derinliklerindeki "psché"miz üzerindeki arındırı etkisiyle tuhaf bir esriklik haline geçtik... Bu arada şahadet mertebesini de ucuzlaştırarak... Ama ne gam, kazandık ya; haklıyız!

Onun yerine oyuncuların annelerine armağan etseydik, hiç olmazsa çocuklarının başarılarını sahiplenmiş olurlardı. Böyle olunca, uğraşa didine kazandıkları dereceleri de ellerinden alınmış oldu.

Leicester City ile Nottingham Forest arasında oynanan Carling Cup maçında olan hadiseyi duydunuz mu bu arada? Geçen ay ilk devreyi Forest 1-0 önde kapamışken, Leicester'lı Clive Clarke'ın kalp krizi geçirmesi üzerine maç tatil edilmiş ve tekrar oynanmasına karar verilmişti.

Buraya kadar hikayede anormal bir şey yok. Bundan sonra olan ise ilginç: Maç "kaldığı yerden oynatma" değil "tekrar etme" ile başlayacağı için skor 0-0 olacak; yani Forest'ın attığı gol boşa gidecekti. Leicester, tekrar maçının başında, rakbin gol atmasına izin vererek, oyuna 1-0 önde başlamasına, yani ilk maçtaki skora erişmesine imkan tanıdı.


Bunu da anladık diyelim, haydi oyuncular falan böyle bir iyilik yapmayı kararlaştırdılar..Forest yöneticilerinin açıklamalarını okuyalım bir de... 


"Leicester'ın böyle bir jest yapmasını beklemiyorduk; çünkü ilk mçata 1-0 öndeyken; maç tekrarında skorun 0-0'a getirilmesinden ötürü kendimizi haksızlığa uğramış hissetmiyorduk..."

Bu cümleyi Türkçe'ye çevirelim: "Golümüz iptal edildiği halde haksızlığa uğradığımızı düşünmüyoruz..."

Anlamadığım şey şu... Atatürk'ün çok bilinen sözlerinden birisidir; "...sporcunun 'zeki, çevik ve ahlaklı' olanı..." Bütün okulların spor salonlarında yazar. Gerçi 2002 sonrası yaşanan bu büyük "Atatürksüzleşme" sürecinde o yazılar kaldırılmaya başlanmış olabilir; bilemiyorum.

Kurucu önderi sporda "ahlak" öğesini öne çıkarırken, yazılı basında en çok gürlen haberler şunlar oluyor:

1) "30 cm geride ofsayt çaldı, golümüz iptal edildi, hakksızlığa uğradık, mağduruz..." çirkefliği
2) "3 maç kaybeden X-takımı/Y-sporcusu gelmiş geçmiş en pespaye takım/sporcudur" çirkefliği
3) "İte kaka da olsa kazandığımıza göre kesin süperizdir; o halde bu galibiyetleri hemen onu başaranın elinden alıp milli duygu ve değerlerimize tahvil edelim" çirkefliği

Bir de şu Leicester ve Forest'li oyuncu ve yöneticilerin bakış açısını düşünelim, ahlaka bakın, zekaya bakın. Çevikliği nasıl ölçeriz bilmiyorum, bizim TFF 2.Lig (yani adı 2 ama kendisi 3 olan lig) takımlarıyla bir maç yapsınlar, anlarız...

İsviçre maçından sonra çıkan olaylar nedeniyle aldığımız cezadan ders çıkarırız diye umarken, Avrupa'daki bazı futbol maçlarından sonra bir takım olumsuzluklar yaşanınca; "Bakın orada da oluyor işte, haçlı FIFA/UEFA hep Türk/Müslüman hatalarını görüyor" şeklinde anlaşılabilecek yorumlar yaptı ülkemiz spor yöneticileri...

Yönetici dedim ama, neyi yönettiklerini anlayamıyoruz: Son 2 uluslararası kupa finaline katılamayan futbol takımının nesini yönettiler, 6 senedir hep "bu kez madalya alırız" diye gidip sıfır çeken basket takımının nesini yönettiler, dopingli çıktığı için 2 sene ceza aldıktan sonra, hiç yarış koşmadığı halde sakatlanan ve 2007 şampuanasında köpük bile olamayan Süreyya'nın nesini yönettiler...


Bende de kabahat var; ülkenin aydınlanmasını ve çağdaşlaşmasını analiz etmeye; bunu da bilim, sanat  ve spor alanındaki gelişmeleri incelyerek falan yapmaya çalışıyorum.

Çağdaşlaşmayı, "En çağdaş yöntemlerle barbarlaşma alanında yarışmak" olarak anlayan bu yöneticiler için, 18. asırda Kant'ın ortaya attığı analiz - sentez kavarmını, eleştiri kavarmını anlamalarını beklemek de benim saflığım.


Yönetici mi?

Sığırım olsa başına çoban diye koymam ben bunları...


İlave Okuma Ödevi:
  • http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=11208326
  • http://www.spor3.com/haber.php?haber_id=282962
  • http://www.cnnturk.com/DUNYA/haber_detay.asp?PID=319&HID=1&haberID=392354

19 Eylül 2007

R.I.P Colin Mc"Crash"

Haberim olmasına vesile olan, Codemaster ekibinin web sitesindeki haberdi... Colin McRae, Codemaster oyun yapım şirketinin geçtiğimiz yıllarda bir seri şeklinde piyasaya sürdüğü çoğu WRC temalı yarış oyununa ismini vermiş, kendisi de projenin gelişimine bilfiil iştirak etmişti.

1990 ların genç ve çocuklarının, söz konusu otomobil yarışları olduğunda 3 ilahı vardır: Didier Auriol [ 1 ] [ 2 ], Carlos Sainz [ 1 ] [ 2 ] ve McRae [ 1 ] [ 2 ] [ 3 ]...

Colin hakkında yazılacak çok şey var, ama benim gözüme ilk çarpan şey, babamın vefatının birinci yıl dönümünde hayatını kaybetmiş olması... Bir de, geçtiğimiz yıllarda Paris - Dakar rallisine, süspansiyonları sertleştirilmiş bir Nissan Pick-Up ile katılmış olması.

Aklıma ister istemez, bir isim benzeri, Conrad McRae [ 1 ] [ 2 ] geldi. Kendisi, yıllarca Türk basketbol takımlarında görev almıştı, sokaktan getirdiği hırsıyla oynadığı bütün takımlarda taraftarın sevgilisi olmuştu, atletik yetenekleriyle de rakibin hayatını karartmıştı. EuroStars maçında topa blok koymakla yetinmeyip pota çemberine blok koyması, bu hareketi esnasında el parmağını kırması ama maça o şekilde devam etmesi, Conrad deyince akla gelen en güzel anlardan birisidir...

İki McRae'nin kaybı da dünya sporu için sarsıcı... Conrad'a da çok üzülmüştüm, Colin'e de çok üzüldüm... Genç yaşlarında aramızdan ayrılan bu iki isme de acizane saygıylarımı sunuyorum.

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası