18 Aralık 2008

doktor korkuyorum


dohtur bey, o davuğu görünce bütün biskaalaajim bozuluyo...

hiç de kabarık olmayan listemiz kabarmaya devam ediyor... allah sonumuzu hayır getire...

- belediye otobüsü/metro gibi hedelerin biletlerini satmakla görevli asabi amcalar... bozuk param yok derseniz size amakakeru ryu no hirameki yapabilirler...

- hacettepe üniversite öğrenci işlerinde çalışan personelin yarısından acayip tırsıyorum... kimliğimi kaybettim diye bana kızan abiyi asla unutmıycam.

- görme yeteneğimi kaybetmek... tamam bu pis elektrik seviyesini aşıp saplantı başlangıcı mertebesinde değerlendirilebilir. ama şu da var ki, kitap okuyamaz ve anime izleyemezsem yaşamanın ne anlamı var...

- liselerin önünde bekleyen kocaman adamlar... gelmişin 25 yaşına, hala lisedeki 16'lık kızları kandırmaya uğraşıyosun... geleceğin hüseyin üzmez'leri böyle yetişiyor.

- amatör küme futbol takımı taraftarları... yani nedir abicim sizin işiniz "pursaklar goool goool goooooool" diye bağırarak deşarj olmayı deniyorsunuz ki?

- hayvan haklarını korumayı görev haline getirenler, başta da panter emel... kendisi çok yırtıcı bir insandır... seni beni de yırtar... hiç kimse bir hayvanı benden daha çok sevemez ama hayvan sevgisini fetiş haline getirmek de sağlıklı değil

- kola ve çay içilen kafelerle dersane kantinlerinde "piyasa" yapanlar... olm, bi seks için bu kadar alçaltmayın kendinizi lan!!!

- serdar ortaç! kabusum oldun be adam, her biri birbirinden daha kötü şarkılar yapma oskarını sana vermek lazım.

- kurtlar vadisi... daha doğrusu buradaki diyalogları gerçek hayatta da kullanmaya çalışanlar... olm bizim neslimiz "yaradılanı severim yaradandan ötürü" diyor, sen ramazanda iftar saatinden sonra adam öldüren birine özeniyorsun... çelişmesene be kendinle.

- veli küçük. adamın adı küçük ama türk basınındaki etkisi çok büyük. bi de hakkında 351455 tane iddia var ama hepsi iddia, hepsi şüphe... arkasında bu kadar iz bırakmayı başaran bi adamdan korkacaksın.

ben bu heriften korkmuyorum diyen yalan söyler aga
- benjamin linus!!! herif adayı taşıdı lan!!!

devam edecek.

17 Aralık 2008

her haltı herkese duyurma aracı twitter


bak sabinin umrunda mı? ona yeter ki okuyacak malzeme ver, o ister dostoyevski okur ister twitter

hayır, mesele neden bu kadar büyütüldü ki? ekşisözlük (büyük yazayım reklam olsun, lol) 'te yazılmış twitter entrylerinde bir kin nefret kusmalar... aynı numara zamanında facebook'a da yapıldı, bloglara da... kimse de kalkıp ekşisözlük (büyük yazayım reklam olsun, lol) 'e aynı eleştiriyi getiremiyo ama... öyle bişey yaptınız mı, hele bunu bi de tv'de canlı yayında söylediniz mi sözlükte itin dötüne sokuluyosunuz...

mesele şu: twitter gereksizmiş...

ülen sana ne?! bu hadiseyi çok başarılı bir iletişim yöntemi olarak kullanan kullanıyo, birçok farklı mecrada yazan, genelde de internet ortamını takip eden yabancı aktüalite yazarları, yazılarına link veriyorlar... müzik grupları katıldıkları etkinlikleri duyuruyorlar... konuşmacılar/politikacılar panel duyurularını yapıyorlar...

helal olsun ayşe teyzeme... 80 yaşında twitter'a "ben de okmayı öğrendim" yazsa/yazabilse fena mı olur yani?

burada atlanan ayrıntı şu: kaplumbağam kabız oldu, sıçamıyor nispetinde yazıyorsan sen, sana twitter de gereksiz, facebook da, blog da... sana oksijen de gereksiz, öldür kendini de senin israf ettiğini biz kullanalım.

hadise bu kadar basit...

bakarsın ben de twitter sayfası açarım kendime bi tane, belli mi olur :)

olması gerekenler serbestlik ve engelleme

olması gerekenler 'e bir imza da benden: serbestlik ve engelleme (korku ve titreme gibi karizmatik bi başlık olmuş :p)
okumak için http://kissa.be/1tz

playlist

yepisyeni bir blog etiketi ile karşınızdayım pıtırcıklar: playlist.

aslında bu etiketi now playing türevi olarak şimdi çalınıyor gibi bişey yapmayı düşündüm ilk. ama sonra vazgeçtim, dedim ki kendime, etiketler listesinde playlist'e tıklayan adam sankim de bir playlistmiş gibi sadece şarkı isimlerini görsün, etiket doğrudan şarkı isimlerini göstörsön dıhlayana...

bu yüzden, eski bazı "uygun" iletileri de playlist diye etiketlemeye başladım, tabi bu iletiyle beraber...

hem madem bu ileti de bir playlist şeysi oldu... o vakit çooook uzun bir torrent listesine de http://kissa.be/1tx adresinden erişin bakalım...

16 Aralık 2008

kelimenin tam anlamıyla uncharted

2007 ortalarında oyun yapımcılarının basın tanıtımlarını okurken uncharted ile tanışmıştım. görselliği ile bir "makine sattıran" oyun olduğu her halinden anlaşılıyordu.

tanıtımda geçen 1080p ve ps3 ibarelerini görünce, oynamamın hayal olduğunu anlamıştım: full hd bir televizyon ve ps3 almak demek 3000 yetaale masraf demekti, bende ise tek kuruş yohidi.
 
derken, bazı görgüsüz (adisin kızım :p) arkadaşlarımızın facebook'ta hava attığını gördüm, şahit oldum:
ders 1: facebook'a yazdığımız next-gen oyun isimleriyle erkek tavlamak

işte bu durum beni derinden yaraladı. sabilikten beri oyun oynayan, oyun eleştirisi yazıp yayınlatan bir civanmert unchartedsız kalmış, elin kızı tıkıtap tıkıtap ps3 oynuyor!!! allahtan reva mıydı bu?

tamam, ne crysis'in teknolojik yeniliklerini, ne dead space'in yeni nesil yaklaşımını, ne bioshock'un atmosferini ve ne de farcry'ın hikayesini (ilkini tabi, ikincisi çok sıradan) bulmak mümkün uncharted'ta... ama görsellik... öyle farklı bir görsellik ki bu! yansıma ve ışık efektleri, kaplamalardaki saydamlık ve pastel tonları, tüm bu yüksek seviye gerçekçiliğe tezat blur yemiş kaplamalar... uncharted tam anlamıyla yepisyeni bir deneyimdi.

ve ben ondan mahrum kalmıştım.

naughty dog'un, sony ile işbirliği ile hazırladığı ve bir ps3 pack'te konsolla beraber de gelen oyuna devam oyunu yapıldığını öğrendiğimde, içimde bir umut belirdi: acaba 2009'da iş bulup 50" plasma ile 80 gb ps3 almam mümkün olur mu?

sonra şu videoyu gördüm ve dua etmeye başladım (izlemeden önce reklam var, büyük ihtimalle mushroom man... adamın aklını başından alan saçmalıkta bi ds oyunu :p)



"al dedim sana, al, al!!! al sana oyun, al sana atmosfer... al sana 'nöööölüyo homuğayum' dedirten dakikalar" diye bağırdım kendime... küfürler birbirini kovaladı.

drake's fortune ve şimdi de among thievs...

14 Aralık 2008

ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır

ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır 
yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır. 
son darbe-i kalbim yine ismin olacaktır 
yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır.

ne ki bu diyenler için: http://getir.net/11b adresi öneriliri

12 Aralık 2008

doktor korkuyorum

korkma evladım, korma kuzum. hepimizin korkuları vardır, bir kısmı fobi nispetindedir de, ne bileyim bazıları sadece pis elektrik ölçüsünü de geçmez. itten köpekten korkmak değil de, yahut bendeki gibi kalabalık korkusunu kastetmiyorum; böyle etrafımızda gördüğümüz bazı detaylar vardır hani, başka kimsenin fark etmediğini sanırız da bir de bakmışız ki onlarla aynı frekanstayız (ki o kişiler kız olsa da aşık olsak)

işte benim frekansıma takılan bazıları:

- ellerini yelek/hırka cebine sokmuş öğretmen (tercihen matematik)

- ayakları pantul paçasının içinde kaybolacak kadar küçük olan erkekler (ki bak bu da lise fizik öğretmenim... iyi tırsmışım adamdan)

- yabancı bir dili farklı aksanlarla konuşabilenler (yahut konuşabildiğini sanıp bir de bununla hava atanlar... bkz: tamer karadağlı)

- çalışanlarıyla yüz göz olmuş patron ("alii git bana kahve söyle kendine de viagra al lan küçük pipilii"

- büyük gibi davranan/giyinen küçükler (bayramda, kendisi takım elbise giydiği halde benim elimi öpmeye çalışan çocuk... listeye aldım seni)

- otobüste muhabbet açmaya yeltenen yan koltuk kişisi ("- kardeş memleket nere?" saksonya hayatım, sana da attıram mi sakso)

- gri pardesü/trençkot gitmiş bürokrat görünümlü dolmuş/otobüs/metro yolcusu (lan bu beni mi takip ediyo... kablonun faturayı geciktirdik diye yapılacak muamele mi lan bu)

- çarşaf giyen kadınlar!!! (baykal kızmasın da... o çarşafın altında bazuka/kalaşnikof falan varsa kötü sıçızlamaz mıyız hafız?)

devam edecek

04 Aralık 2008

öğrenci evinde misafirlik izlenimleri


misafirlikte niyeti önceden belli etmek faydalıdır

dün akşamı ömer'de starcraft oynayarak geçirdim. beni öğrenci evine misafir etti. allaha şükür temiz düzgün adamlar bulmuş da ev sağlam duruyodu. ne öğrenci evleri gördüm zaten yoktular, yahut varlıklarını ispat için mahalle muhtarına rüşvet vermek gerekirdi...

cebimden cümle çıksa, böyle çamaşır yıkanmadan önce unutulmuş, buruş buruş kırışık... yukarıda son cümle olarak yazdığımdan daha düzgün bi cümle olurdu. onun için direkt konuya giriyorum:

1- öğrenci evinde yemek saati, uyku saati, parti saati diye bişiy olmaz... aynı anda evde ders çalışılır, uyunur ve starcraft  oynanır... biraz çabalasan o evde sevişirsin bile (ama işin o boyutu pipililer adlı blogun konusu... ben ordan uzaklaşayım...)

2- öğrenci evinde türlü tartışma ve kavga olur ama şu da bir gerçek ki, ev sakinlerinin paylaştığı odaların yüz ölçümü, kişinin evdeki statüsünü belirler... büyük odayı en taşaklı olan kapar, küçük odada en yumuşak olan yatar... (ömer'in odası en küçük odaydı...)

3- evde üç kişi yaşıyorlardı, ancak (isimlerini unuttum) sadece bir ev sakinin kütüphanesinin "işte bu bir kütüphanedir" diyecek kadar kalabalık olduğunu sezdim... bana çok yabancı bir durum, evde 3000 kitap var... ama evdeki cd/dvd toplamı, benim ömrüm boyunca gördüklerim kadar rahat vardı... çoğunluk ömer'in odasındaydı... ömer'de sadece ders kitapları vardı.. (not: ömer'e bi kitap hediye etmek lazım)

4- öğrenci evinde kalan birisine verdiğiniz herhangi bir hediye, evin tüm sakinlerinin ve misafirlerinin de kullanımına sunulur... örneğin ben eve gelen böreklerle ve susamlı fıstıklarla kahvaltı ettim.

5- her genç erkeğin rüyası olan "öğrenci evine kız atmak" fantezisi, kusura bakmayın ama, başlamadan biten bir rüya gibidir... çünkü duvarlar ne kadar kalın olursa olsun, odanın kapısı kapanınca, evde sizin o anda seks yaptığınızı bilen en az 2 erkek daha varken performans sergilemeniz mümkün değildir.


hoyrat kullanılan bir öğrenci evinde yaratıcılığın sınırı yoktur... işte bir tost makinası yaratma deneyi

6- öğrenci evi, bütün evler içinde en çok yankı yapan evdir... gecenin bir yarısı, 3 adım ötedeki tuvalete giderken, evdeki herkesi, hatta ulan bator'daki gece bekçilerini uyandıracak kadar gürültü yapabilirsiniz.

7- sakar bir insansanız, asla ama asla misafirliğe gitmemelisiniz... ya da gidiyorsanız, ömer gibi arkanızı daima toparlayacak sağlam bir kankitonuzun evine gitmelisiniz... çünkü yaptığım o kadar hayvanca gürültüye ek olarak, bi de yattıktan 2-3 dakika sonra ütü masasına yumruk atarak kafama düşürmemle geceye son noktayı koydum... bu sizin de başınıza gelebilir. (gülmesene be...)

8- misafirliğe gittiğiniz ev öğrenci evi de olsa bekar evi de olsa, ömer gibi harbi bi kankitonuz da olsa... ne olursa olsun, o evde istenmeyen adamsınızdır. bir an önce evi terketmeniz yararınızadır. 2-3 gün üst üste kalırsanız kiradan payınıza düşen meblağı ödemeniz gerekir... ev sakinleri talep etmeseler bile görgü kuralları bunu gerektirir.

9- öğenci evine baklava alarak gitmek faydalıdır. öğrenci evine eli boş gitmek hayvalıktır (ben yaptım ordan biliyorum)

10- asla ama asla, bir öğrenci evinde misafirliğe kaldıktan sonra, ertesi gün ilk iş olarak izlenimlerinizi internete yazmamalısınız... bir daha o eve girmeniz söz konusu olmayabilir

03 Aralık 2008

organize olmalarından korkulan topluluklar

beslendiğim membalardan birisi de ekşi sözlük, (büyük yazayım reklam olsun, lol) bunu defalarca dile getirmiştim. blog ortamını da artık felsefe prangasından kurtardığım içiçn, bu minvalde değişiklikleri de bloguma ekliyorum evet

geyik candır

bu çok
zaruri (hazır olun farsaça konuşucam birazdan :p) açıklamanın ardından, yaşasın geyik diyerek bir "ekşi sözlük başlığı" esintilili ileti yazıveriyom kankitolar... (ömer emre falan bu kankitolar :p) bu şekilde, blogda yepisyeni bir etiket olarak "ekşi" etiketi de böylece başlamış oluyor... Yazıların tarzını anlatmak için iyi bir etiket kanımca..


bu arada, hazır başlığı açmışken, içine ekşisel bir ekleme de yapsak mı...

başlık: organize olmalarından korkulan topluluklar

(bkz: koridorda yapanlar)
(bkz: tatmini egzozda arayanlar)

not: bu başlıklar da tez zamanda açılacak blogda, ama bakalım ne zaman?

Bunu Okumadan Geçmeyin

Bana inanmıyorsun bari korsana da inanma

Bilişim güvenliği uzmanı falan değilim. Bilgisayar mühendisi ya da programcısı da değilim. Hatta matematiği CB ile, mantığı (beşinci alışımd...

Blogun Kare Ası